Maârif

Sen canlı olursan sözün de canlanır. Şu halde çaresi, şu herkesteki ruhtan gayrı, ebedî rúhu elde etmek için içini temizlemendir; çünkü o ruh, sende olgun değil. Olgunlaştı mı, sende bir şey belirir. O, zaten olgundur ama, sende olgunluğa erişmemiştir. Nitekim güneş de pencere ne kadarsa o kadar vurur; denizin suyu, testi ne kadarsa o kadar dolar testiye. Ama sen olgunlaştın mı, görürsün ki içine bir şey düşer; bu pisliklerden hiçbiri zarar da veremez sana, duramaz da sende. (s. 28)

"Kötü ve çirkin bir söz duydular mi, yüz çevirirler." Yâni kabuktan ibaret olan sözü duymak, ceviz kabuğunu yemek, nasıl mideyi zayıf bir hale getirirse, tıpkı onun gibi, gönlü zayıf bir hale getirir; özden ibaret güzelim söz gerek ki gönlü kuvvetlendirsin. (s. 31)

Bilgi, marifet bilgisidir. Hiçbir şey bilmesen bile, kendini tanıdın, bildin mi, bilginsin, ârifsin. Ama kendini tanımadın, bilmedin mi, bütün o bilgilerden ne fayda var? (s. 37)

Senden geçip giden, kalmayan her neyse, o, dünyandır senin; her ne de kalırsa, zevâl bulmazsa âhıretindir. Sen ona mukayyed olmaya bak; yâni la'l mâdenini geliştirmeye, olgunlaştırmaya çalış. Rûhu, beden Mısır'ında Yusuf bil. Evvelce, şu benim özüm baki midir, değil mi; kalacak mı, kalmayacak mı diye araştırır dururdum. Derken Yusuf'u, beden kuyusunda öyle bir halde buldum ki bildim, anladım artık; odur kalan, ondan başka hiçbir şeye ölümsüzlük yok. (s. 48-49)

Hikmet, lâtif şey, imanın özünden belirir; o âlemde meydana gelecek sevincin, neşenin eseri, bu âlemde yüze vurur; güldürür, neşelendirir insanı. (s. 63)

Birisi, birine, "Ne diye başın dönmüş, ne arıyorsun, ne istiyorsun?" dedi. Adam, "Âb-ı hayat aramaktayım." diye cevap verdi. Soran, "Bütün bu baş dönmesi âb-ı hayât için mi?" diye sordu. Adam, "Değmez mi yâni deyince, beriki "Değer" diye cevap verdi. Bunun üzerine adam, "Peki dedi, senin âb-ı hayât aramaktaki bu tembelliğin nedir? Bu tembellikten, aramaya değmez manası çıkmıyor mu?" (s. 77)

Yüce Allah, "Yoksa gönüllerinde kilitler mi var?" buyurur (Muhammed Suresi 47/24). Sehl demiştir ki: Yüce Allah, gönül hazinelerini yarattı; o hazineleri kilitledi. İmanı da o kilide anahtar yaptı. Şeriat sahibi olan, olmayan peygamberlerin, erenlerin, gerçeklerin gönül kilitleri açılır ancak; bunlardan başkalarının, zâhitlerin, ibadet edenlerin, bilginlerin gönülleri tam açılmaz; açılmadan da dünyadan çıkarlar, giderler onlar. Çünkü onlar, anahtarı akıllarından isterler; bu yüzden de anahtarı yitirirler; anahtarı Allah'ın başarı verişinden isteselerdi, bulurlardı. Gönül kilidinin anahtarı, Yüce Allah'ın, senin her halini, gönlüne gelen her şeyi, uzuvlarının işlediklerini, soluktan soluğa, ne görüyorsan, nasıl görüyorsan, neyi işitiyorsan, nasıl duyuyorsun, neyle oyalanıyorsan, bunlardan başka daha neler yapıyorsan hepsini bildiğini, bütün uzuvların, bütün duygularını görüp gözettiğini bilmendir. (s. 85)


Maârif
Seyyid Burhaneddin Muhakkık-ı Tirmizi

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kibrit-i Ahmer'in Peşinde

Râvi

Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti