Kayıtlar

Ağustos, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Gariplerin Kitabı

Resim
  Elini sıkarken, "Arkadaşınıza söyleyin" dedi, "semavât üzerine en yerinde çalışma gözler kapalı iken yapılandır". (s. 12) Kalbinin üzerine bir kaç kere vurdu.  “Kendiniz bulun. Hepsi burada. Her şey. Şuracıkta.. Buradadır. Hmm?” Başımı salladım. Ne çetin bir şeyden söz ettiğini biliyordum, her ne kadar söyledikleri kolayca söylenivermiş izlenimi verse de. Bir denklem gibi, diye düşündüm, yapılan işlem muazzamdır ama ifade bir avuç simgenin içine sıkışmıştır. (s. 23-24) “Bu çalışma odasına niçin geldim sanıyorsun? Kalp kalbi bulur.” (s. 24) Bu aydın kişileri, ben, kendi düşüncelerinden örülmüş kafesler içinde bir o yana bir bu yana koşuşturan beyaz fareler sayıyorum. (s. 30) Öbek içinde ötekilerin gizliden gizliye kabul ettikleri şu gerçeği dürüstlükle dile getirebilen tek kişi: Bugüne kadar öğrendiklerimizin hiçbiri bize bu dünyada kendi benliğimizle barışık olarak nasıl yaşanacağını, insanlar ve çevreleriyle uyumu nasıl sağlayacağımızı öğretmiş değildir. (s. 36) ...

Aşk Bir Davaya Benzer

Resim
Aşk kelimesinin başındaki Arapça "Ayn" harfi ibadet ve kulluğa, "Şın" harfi şükre, "Kaf" harfi de kanaate işaret eder. (Mevlana, Rubailer, 1178) Bazen, kapıya kadar gelinse bile içeri girmek zaman alabilir. Bunu da gayet tabiî karşılayıp, gül bahçesinin etrafında dönüp dolaşmak, dışarı sızan gül kokuları içinde sabır, sükût ve edeble beklemek gerekir. (s. 55) İnsanı sevimli, kutsal ve özel kılan tek şey, ulvi bir makamdan yeryüzünü teșrif eden ruhtur. Beden denilen can elbisesi, yaşadığımız bu fani dünyaya aittir. Ruh ise öteki âlemden geldiği için burada gariptir. Kur'ân hükmünce gariplere yardım etmek, her mümine farzdır. Dolayısıyla ulvi bir âlemden gelerek, bu süfli dünyada garip ve mahzun olan ruhumuza yardım etmek, en asli, manevi görevlerimizden biridir. (s. 70) Aşk Bir Davaya Benzer H. Nur Artıran

Beyaz Gemi

Resim
Dedem anlatmıştı, bir zamanlar Han'ın biri başka bir Han'ı tutsak almış. Han tutsağına, "İstersen benim kölem olarak yaşayabilirsin," demiş. "Ama kölem olmak istemezsen en büyük dileğini yerine getirdikten sonra öldüreceğim seni." Tutsak Han düşünmüş, düşünmüş ve "Ben köle olarak yaşayamam. Onun için memleketimden herhangi bir çobanı çağırın gelsin," diye karşılık vermiş. "Ne yapacaksın çobanı?" diye sormuş öteki Han. "Ne mi yapacağım? Ölmeden önce son bir kez daha memleketimin türküsünü söyleteceğim."  İşte böyle... Dedem, "İnsan memleketinin bir türküsü için canını verebilir," der. Böylelerinin nasıl kimseler olduklarını görmeli insan. (s. 48) İşte, oğlum, paranın sözünün geçtiği, tatlı sözün değerini yitirdiği yerde güzelliğin anlamı kalmaz. (s. 73) Avunduğum başka bir şey daha var: İnsanın çocuksu, temiz vicdanı tohumun içindeki öz gibidir. Bu öz olmadan hiçbir tohum gelişemez ve bizleri ileride ne beklerse beklesi...