Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bin Dokuz Yüz Seksen Dört

Resim
George Orwell’in kült kitabı Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, yazarın geleceğe ilişkin bir kâbus senaryosudur. Bireyselliğin yok edildiği, zihnin kontrol altına alındığı, insanların makineleşmiş kitlelere dönüştürüldüğü totaliter bir dünya düzeni, romanda inanılmaz bir hayal gücüyle, en ince ayrıntısına kadar kurgulanmıştır. Geçmişte ve günümüzde dünya sahnesinde tezgâhlanan oyunlar düşünüldüğünde, ütopik olduğu kadar gerçekçi bir romandır Bin Dokuz Yüz Seksen Dört. Güncelliğini hiçbir zaman yitirmeyen bir başyapıttır; yalnızca yarına değil, bugüne de ilişkin bir uyarı çığlığıdır. [Arka Kapak'tan] Tele-ekran ayni anda hem alıcı hem de verici işlevi goruyordu. Fisiltiyla konuşmadigi surece Winston'in çikardigi her ses tele-ekran tarafindan aliniyordu; dahasi, madeni levhanin gorüş alaninda kaldigi surece Winston işitilmekle kalmiyor, gorülebiliyordu da. Hiç kuşkusuz, ne zaman izlendiginizi anlamaniz olanaksizdi. Düşünce Polisi'nin, kime ne zaman ve hangi sistemle baglandiğin...

Tanrı’yı Hatırlamak

Resim
Bir gün küçük köpeğimle birlikte, ekinimi talan eden maymun sürüsüne söylenerek, tarlalara doğru yola çıkmıştım. Dışarıda aşırı sıcak vardı. İkimiz de öyle bunalmıştık ki zorlukla nefes alabiliyorduk. Neredeyse bayılmak üzereydik. O sırada yeşil dalları olan Tiayki ağacını gördüm ilerde. Köpeğim sevinç mırıltıları çıkarıp ağacın gölgesine doğru yöneldi; fakat gölgeye varınca orada durmayıp dili dışarıda gerisin geri yanıma geldi. Göğsünün nasıl hızla inip kalktığını görünce, ne kadar bitap vaziyette olduğunu anladım. Gölgeye doğru yürüdüm. Köpeğim çok sevinmişti; fakat gölgede durmayıp yola devam eder gibi yaptım. Zavallı köpek biraz inledikten sonra, kuyruğunu ayaklarının arasına sıkıştırıp, ister istemez beni takip etmeye başladı. Çaresiz durumda olmasına rağmen, beni izlemekte kararlıydı. Bu sadakat örneği beni o kadar duygulandırdı ki, şu hayvanın, hiçbir mecburiyeti olmadığı halde beni takip etmeyi, ölümüne göze almasını layıkıyla kim takdir edebilirdi? Kendi kendime düşünd...

Sivastopol

Resim
Fakat diplomatların çözmekten aciz kaldığı anlaşmazlığın barut ve insan kanıyla çözülmesinin daha da imkansız olduğu ortaya çıkıyor. Vaktiyle aklıma garip bir düşünce gelirdi: ne olurdu sanki, savaşan taraflardan birisi, diğerine, saflarından birer askere izin vermeyi teklif etseydi? Bu tuhaf bir şey gibi gözüküyor, ama niye denenmesindi ki? Sonra her iki taraftan da birer askere daha gitmeleri söylenebilirdi, derken bunu bir üçüncüsü, dördüncüsü, vd. takip ederdi, tâ ki her orduda yalnızca bir asker kalana dek (bunu yaparken daima iki ordunun da eşit güçte olduğunu ve niteliğin yerini nicelikle değiştirmenin mümkün bulunduğunu farzediyoruz). Sonunda, eğer, akıllı yaratıkların akıllı temsilcileri arasında ortaya çıkan bu cidden karmaşık anlaşmazlığın hâlâ savaş yoluyla çözülmesi gerektiği düşü nülüyorsa, ‘bırakalım kavga bu iki asker arasında yapılsın' derdik: pekala bunlardan biri şehri kuşatıp diğeri de onu savunabilirdi. Bu argüman bir paradokstan başka bir şey değilmiş b...