Mevlana

Ölümü düğün gecesi (şeb-i ârus) olarak anlayan insana tesir edecek hangi güç vardır? 

O güçlü, yenilmez insan, Mevlana’dır. Ölüme ve hayata, zamana ve tarihe yenilmeyen insan. 

Ölümünün üstünden 700 yıldan artık zaman geçti. Ama o yaşıyor, anılıyor. İnsanlık, onun önünde saygıyla eğiliyor. 

Dünyada ne kadar değişme olursa olsun, bundan böyle de, anılacak, insanlar hep önünde saygıyla eğilecek. (s. 7) 

Sonunda devletlerini de kurdu müslümanlar. Irmakları Allah deyu deyu akan cennet bir ülke yaptılar Anadolu’yu. (s. 9) 

Diğer şeyhlerin mektubatı, hep tasavvuf konularıyla dolu olduğu halde, Mevlana'mn mektuplarının daha çok şu ve bu hocanın Anadolu'nun bir şehrine tayın edilip gönderilmesi ricası şeklinde olmasının sebebi budur. Her büyüğün mektubu kendi zamanı ve şartlarına göredir. Halkın ihtiyacı neyeyse ona göre olur mektup. O vakit, halk, kendisini manen ayakta tutacak kişilere muhtaç olduğundan, Mevlana da, bu mektupları, daha çok yöneticilere adamlarının Anadolu'ya tayini için göndermiştir. Moğollara karşı Anadolu'yu hazırlamışlardır böylece elbirliğiyle. Öte yandan, ilerde Moğolların da müslüman olacağını anlayan, sezen ya da bilen Mevlana'nın onlarla da dolaylı olarak ilişkisini az çok sürdürmesi, görevinin bir parçası değil miydi? Fih-i Ma Fih'te Moğollara bakışını görüyoruz Mevlana’nın. Ümitsizliğe karşı koyuşunu da, tarihin isabetle yorumlanışını da bu sohbetlerde canlı olarak gözlemliyoruz. (s. 19) 

Veli, kendi gönlünün istediğim değil, toplumun ihtiyacı olan hizmeti işleyen kişidir. Mevlana, "biz nerde, şiir nerde" der ve açıklar: "biz memleketimiz-de, yani Belh'te kalsaydık, medresede ders vermekle yetinecektik. Orada, medresede ders okutmak hizmet için yeterliydi". Ama, Anadolu'da Mevlana, medresede ders vermekle yetinemeyeceği görüşündedir. Medresenin dışında da yapılacak büyük görev vardır. Devlet görevlileri, hatta halk uyandırılmaya, aydınlatılmaya muhtaçtır. Ancak bu aydınlatma klasik metodla yapılamaz. Ders, medresede, vaaz ve nasihat camide etkili olur ama, bunların dışında da geceli gündüzlü bir telkin ağı kurup müslümanların hristiyanlık ve putperestlik etkilerinden korumak gerekiyor. Ancak, insanlar, okumaktan çok eğlenme ye, müziğe, oyuna, sanatlara ve şiire eğilimli. Halk senin olduğun yere gelmiyorsa, sen onun olduğu ye-re gideceksin. O senin dilinden anlamıyorsa, sen onun dilinden anlayacak, maksadını onun diliyle anlatacaksın. Bir aşk ve coşku dünyası kurmalısın ki, halkı içine çekebilesin. Halk çocuk gibidir. Hakikatleri çırılçıplak sunma onları ürkütebilir. Çocuğa, acı ilacı verdiğinizde yüzünü buruşturur. Ama, onu şekerin içine koyup verirseniz şekerin hatırına ilaca da razı olur. Murat, çeker vermek değil, acı ilacı yedirmek olduğundan .şekerli hapın alınmasıyla maksat hasıl olmuş olur. Siz de doğrudan ders olarak dinletemediğiniz ilahî bilgileri, şiir içinde, musikinin aracılığıyla, sema coşkusuyla verebilirsiniz. Zaten Maveraünnehir’de de, zaman zaman maneviyat dünyasında vecd hali, aşkla dönme (sema) ve şiirle anla-tim yok değildi, ama, aslolan dersti. Bunlar da zaman zaman kendiliğinden doğan olağanüstü hallerdi. (s. 31-32)

Korkulu bir yola başlayan için bir arkadaş gerektir. Bir arkadaş gerektir ki, balta girmemiş sık ormanlarda yol açsın. Şems-i Tebrizî, Mevlana için böyle bir arkadaş, böyle bir dosttur, ilerleyecek bir ruh için en büyük engel alışkanlıklardır. Cesur, yiğit bir arkadaş gerekir ki, alışkanlıklarımızı sarsmak istediğimizde bize destek olsun, bizi kamçılasın. Kendi kendimize söylemeğe cesaret edemediğimiz şeyi, o, bize, yüksek sesle söylesin. (s. 40) 

Kimi zaman Şems-i Tebrizî bir sembol haline gelmektedir. Kimi zaman nefsimizi sarsan ruhtur o. Kimi zaman bir aynadır ki, bize bütün eksikliklerimizi kusurlarımızı, çirkinliklerimizi haykırır. Ama biz, kusurlarımızı, eksikliklerimizi düzelteceğimize kızar, tutar aynayı kırarız. (s. 42) 

Ve yine Mevlana, ahlak yüceliğini, çocuklara karşı gösterdiği büyük şefkatiyle isbat etmiştir. Kendini oyundan alamayan çocuğun: "Mevlana, bekle, elini öpmeye geleceğim" diye seslenmesi üzerine yolun ortasında durup onu beklemesi, her yerde görülen tevazuunun, sevgisinin bir başka örneğidir. (s. 54)

Mesnevi temelde bir eğitim kitabıdır. Kur’an öğretisini ruhlara sindirme derslerinden oluşan bir kitap. (s. 72) 

Dedelerimiz, Mesnevi’nin özelliğini sezerek, onu halkın eğitimi için temel kitaplardan biri olarak kabul etmişlerdir. Hem aydınların, hem ümmi halkın eğitimi için. Vaizin, camide tefsirlerden yararlanıp vaaz şeklinde anlattıkları, öz halinde ve manevî cepheleriyle, estetik biçimler içinde, şiir olarak ve anlamlı hikayeler tarzında, Mesnevi'de yer alarak tamamlanmıştı. Bu yüzden, Osmanlılar, Mesnevi eğitim ve öğretimine çok önem ve değer verdiler. Bu emekleri de boşa gitmedi. Karşılığını fazlasıyla aldılar. Yüce ruhlu ve ahlaklı, zarif aydınlarımızı biraz da bu eğitime borçluyuz geçmişte. (s. 76) 

Mevlana, bir islam ereni, bir islam önderi, bir islam düşünürü, bir islam şairidir. (s. 76)


MEVLANA
Sezai Karakoç
Diriliş Yayınları

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hz. Muhammed’in Liderliği

Râvi

Kibrit-i Ahmer'in Peşinde