Ermiş (Nebi)
Atom kitaplar diye nitelendirdiğim bazı kitaplar var. Hacmi küçük, yoğunluğu ve etkisi büyük kitaplar.. Zaman zaman rasgele bir sayfasını açıp okumanın sizi mutlu ettiği kitaplar..
Bu kitaplardan biri de Halil Cibran'ın Ermiş (The Prophet) isimli kitabı. İlk defa 1923’de Amerika’da yayımlanan bu kitap, 1946 yılında Ömer Rıza Doğrul tarafından Türkçemize kazandırılmış. Bu çeviri ise Kasım 2001’de Pınar Yayınları tarafından yayımlanmış. Bu kitabın piyasa da başka çevirileri de mevcut ama tavsiyem kesinlikle bu çeviriyi okumanız. Zira diğerleri Ömer Rıza Doğrul'un çevirisi yanında sönük kalır.
Not: Pınar Yayınları ilk baskılarda Nebi diye yayınlamıştı kitabı. Fakat yeni baskılar itibariyle Ermiş olarak yayınlanıyor.
Yazar hakkında:
1883 yılında Lübnan’da doğan Halil Cibran şair, filozof ve sanatçı kimliğiyle sadece Orta Doğuda değil tüm dünyada ünlenmiştir. Hayatının son yirmi yılını Amerika’da geçiren Cibran, yine burada, 1931’de ebedi âleme göç etmiştir.
Halil Cibran, “Nebi”yi Arapçaya çeviren Antonyos Beşir’e yazdığı bir mektupta şöyle demektedir: “Ruhumun bir parçası olan bu küçük eserimin gördüğü rağbet hakkında ancak şunu söyleyebilirim: Eserin İngilizcesi, şimdiye kadar on kere basılmıştır ve Avrupa dillerinden onuna çevrilmiş olduktan başka Şark dillerinden Japonca ve Hintçe’ye de tercüme edilmiştir.
Esere karşı gösterilen alakaya gelince, Amerika Cumhurbaşkanı Wilson ile en büyük İngiliz şairi, en tanınmış Fransız muharrirleri ve Hindistan’ın Gandi’sinden başlayarak en mütevazı işçiler, zevceler, analar, herkes tarafından, hayalimden bile geçirmediğim bir tarzda alaka ile karşılanmıştır. Bu umumi alaka ve sempati karşısında ara-sıra utanıyorum.”
Ayrıca yazar bu eseri diğer eserlerinden üstün tutuyor en çok bu eserinde başarılı olduğunu şöyle ifade ediyor: “Daha Lübnan’da iken bu eseri yazmayı tasarladıktan sonra, hiçbir dakikamı onsuz geçirmedim. Sanki eser benim bir parçamdı... Eseri yazdıktan sonra müsveddelerini dört yıl yanımda tuttum ve üzerinde çalıştım. Çünkü her kelimesinin, sunabileceğim en iyi kelime olduğundan tam emin olmak istiyordum.”
Kitaptan bazı bölümler:
Orfalis halkı!
Davulun sesini boğabilir, udun tellerini gevşetebilirsiniz.
Fakat kim var ki, tarla kuşunu ötmekten men edebilsin?
* * *
Birbirinizi seviniz, fakat sevginizi zincirlemeyin.
Sevginiz, ruhunuzun kıyıları arasında kımıldayan bir deniz olsun.
Birbirinizin kadehini doldurunuz, fakat tek kadehten içmeyin.
Birbirinize ekmeğinizi sununuz, fakat aynı lokmayı yemeyiniz.
Beraber terennüm ediniz, raks ediniz, eğleniniz, neşeleniniz; fakat her biriniz tekliğini unutmasın.
Çünkü bir udun telleri, aynı nağmeyle birlikte titrer, fakat her biri ayrı ayrı.
Kalplerinizi birbirinize veriniz, fakat her biriniz kendi kalbine sahip olsun, çünkü kalbi, ancak Hayat eli koruyabilir.
Birlikte durunuz, fakat birbirinize fazla yaklaşmayınız. Çünkü mabedin direkleri de, birbirinden uzak durur. Ve meşe ile selvi birbirinin gölgesi altında yetişmez
* * *
Nasıl bir yaprak, ancak bütün ağacın sessiz bilgisi olmadan sararamazsa, suç işleyen de topunuzun gizli isteği olmadan o suçu işleyemez
* * *
Siz, ölümün sırrını öğrenmek istiyorsunuz.
Fakat onu hayatın kalbinde aramadıkça bulmaya imkan mı var?
Gözlerini yalnız karanlıkta açabilen ve gündüzün kör olan baykuş, aydınlığın sırrını keşfedemez.
Onun için ölüm ruhunun hakikatini kavramak isterseniz kalbinizi, hayat gövdesine açınız.
Çünkü hayat ile ölüm birdir. Nasıl ki nehir ile deniz birdir
* * *
Mabedin gölgelerinde, öğrenciler arasında yürüyen öğretmen, size ne verirse aklından değil, fakat inanından ve sevgisinden verir.
Kendisi hakikaten akıllı bir adamsa, sizi kendi akıl evine sokmaz, belki sizi kendi aklınızın eşiğine ulaştırır.
Bir kadın ilerleyerek: "Bize dedi, acıdan bahset."
O da cevap verdi:
"Istırap, idrakinizi kılıflayan kabuğun kırılmasıdır.
Meyvanın kalbini güneşletmesi için çekirdeğin kırılması icap ettiği gibi sizin de ıstıraba aşina olmanız icap eder.
Kalbiniz, gündelik hayatınızın harikaları karşısında hayran kalabilseydi, ıstıraplarınızı, sevinçleriniz gibi karşılardınız.
Tarlalarınızda geçen mevsimleri tanıyıp kabul ettiğiniz gibi kalbinizin mevsimlerini de tanır ve kabul eder.
Ve kalbinizin ıstırap veren kışlarını sükunetle karşılardınız.
Istıraplarınızın çoğu kendi eserinizdir.
Ve o içinizdeki hekimin, hasta benliğinizi tedavi için verdiği acı ilaçtır.
Onun için hekime güveniniz ve onun verdiği ilacı sükun ve ihtimam içinde içiniz.
Çünkü onun eli gerçi sert ve ağırdır, fakat görünmeyen varlığın yumuşak eli ona kılavuzluk eder.
Onun sunduğu kadeh, gerçi dudakları yakar fakat çömlekçinin kutsal gözyaşlarıyla yumuşatmış olduğu çamurdan yapılmıştır."
Daha sonra bir zengin adam: “Bize,” dedi, “Vermekten bahset!”
O da cevap verdi:
Siz malınızı verdiğiniz zaman çok az verirsiniz. Ve ancak canınızdan verdiğiniz zaman gerçekten verirsiniz. Malınız yarın muhtaç olacağınızı sanarak esirgemek istediğiniz şeylerden başkası mı?
Mukaddes şehre giden Hacıların peşine düşüp ne olur ne olmaz diye çölün kumları içine bir kemik saklayan tedbirli köpek, yarından ne bekleyebilir? İhtiyaçtan korkmak, ihtiyacın ta kendisi değil mi? Sarnıcınız su ile dolu olduğu halde susuzluktan korkmak, en tatmin edilmez susuzluk değil mi?
Malları çok ve bol olduğu halde az verenler vardır. Bunu da tanınmak için verirler. Ve onların bu gizli arzuları, verdiklerinin bereketini kaçırır.
Sonra öyleleri var ki, ellerindeki azdır, fakat hepsini verirler. Bunlar hayata ve hayatın bolluğuna inananlardır ve bunların ambarları asla boş kalmaz. Bunlar verdikleri zaman severek verirler ve sevgileri ile neşeleri mükâfatlarıdır.
Başkaları da ıstırap çekerek verirler ve bu ıstırap onların cehennemidir.
Verdikleri zaman ıstırap çekmeyenler, hatta bu yüzden sevinç de aramayanlar, bu meziyetlerinin anılmasını bile istemeyenler de vardır. Vadideki güller kokularını fezaya nasıl yayarsa, bunlar da öylece verirler. Tanrı bu çeşit kimselerin elleriyle konuşur ve onların gözleri içinden bütün dünyaya gülümser!
İstendiği zaman vermek, çok iyidir. Fakat durumu peşinden anlayarak istenmeden vermek daha iyidir.
Eli açık kimse için alacak el bulmak, vermekten daha büyük bahtiyarlıktır.
Zaten varın yoğun içinde alıkoyabileceğin bir şey var mı? Bütün varın, birgün, baştanbaşa verilmeyecek mi? Öyleyse şimdi ver, ta ki vermek mevsimi varislerinin değil, fakat senin olsun!
“Vermek isterim ama, layığına ve müstehakına” der durursun. Bahçenizdeki ağaçlar ve otlaklarınızdaki davarlar böyle söylemiyor. Onlar yaşamak için veriyorlar, çünkü vermezlerse ölürler. Her kim ki gece-gündüz yaşamak değerindedir, sizin vereceğiniz herşeye layıktır. Hayat okyanusundan içmeye hak kazanan kimse, kadehini sizin küçücük ırmağınızdan doldurmaya layık görülmek gerekir.
(s. 39–41)
* * * * *
Daha sonra bir genç ilerledi ve: “Bize,” dedi, “dostluktan bahset”
O da cevap verdi:
Dost, tatmin edilmiş ihtiyaç demektir. O, sizin sevgi ektiğiniz, şükran biçtiğiniz tarladır. O, sizin maidenizdir (sofranızdır) ve ocak başınızdır. Çünkü siz ona aç olarak gelir ve huzura kavuşmak için ona başvurursunuz.
Dost size kendi fikrini anlatınca içinizden gelen “hayır” veya “evet”i ondan esirgemeyiniz.
Dost susunca, kalbiniz, onun kalbini dinlemeye devam etsin. Çünkü dostluk âleminde bütün düşünceler, arzular, ümitler, sözler doğar, paylaşılır ve bunların sevinci alkışlanmadan yaşanır.
Dostunuzdan ayrılınca kederlenmeyin! Çünkü onun en çok sevdiğiniz cepheleri ayrılık içinde daha iyi görünür, nasıl ki dağa bakan kimse onu tırmanırken değil, fakat ovadan bakarken çok daha iyi görünür.
Dostluktan, ruhun derinleşmesinden başka bir şey beklemeyiniz. Çünkü kendi sırrının açılmasından başka bir şey beklemeyen sevgi, sevgi değildir; ortaya atılan ve yalnız faydasız her şeyi yakalayan ağdır.
Sende en iyi neyse, dostuna onu ver. Dostun, hayatındaki yalnız cezri tanıyorsa, ona bir de hayatının meddini tanıt! Yoksa vakit öldürmek için aranan dost, bir hiçtir.
Dostu yaşanmaya değer saatler için seç. Çünkü onun vazifesi, ihtiyacınızı karşılamaktır, boşlukla karşılaşmak değildir.
Dostluğun tatlılığında kahkahalar çınlasın ve bahtiyarlıklar paylaşılsın. Çünkü kalp, küçük şeyler üzerindeki şebnemlerle sabahını bulur ve taze can kazanır.
(s. 81–82)
Halil Cibran
Türkçesi: Ömer Rıza Doğrul
Pınar Yayınları
Yorumlar
Halil Cibranı araştırırken bu kitabın, Ömer Rıza Doğrul tarafından çevirisi tavsiye edilmiş fakat piyasada yok, kitabı basan yere mail göndedim haber yok, biri iki sahafa bakıldı yok :( iyice meraklandım kitapla ilgili, bu kitabı nerden bulabilirim başka? Nagihan
mustafa tor
Kıymetli yorumlarınız için teşekkür ederim.
Kırık Kanatları okuma listesine aldım. Teşekkürler paylaşımınız için.
Selamlar
Rica ederim. Bu sabah ''Ermişin Bahçesi'' adlı kitabını da bitirdim. Onu da okuyabilirsiniz. Yorumlarımı şurada paylaştım:
Halil Cibran – Ermişin Bahçesi Kitap Yorumu: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/halil-cibran-ermisin-bahcesi-kitap-yorumu/
Keyifli okumalar dilerim.