İbn Arabi

Bu kitap, İbn Arabî'nin Hayatı, Üslubu ve Eserleri, Görüşleri ve İslam Düşüncesinde İbn Arabî’nin Yeri başlıkları altında dört bölümden oluşuyor. Birinci bölümünün sonunda (s.58) Asin Palacios’tan yapılan yersiz alıntı dışında güzel ve doyurucu bir kitap.

Öz ve Kabuk

İbn Arabî, Bayezid Bistami'nin ulemaya hitaben:

"Ey şekilci âlimler siz bilgilerinizi ölülerden aldınız. Biz ise hep hayatta olan ve hiç ölmeyen Hak'tan aldık" dediğini kaydeder.

İbn Arabî sorar: Sen bu ilmini kimden aldın?

Cevap: Hocamdan.

Sual: Hocan nerede?

Cevap: Öldü.

Sual: O kimden almıştı?

Cevap: Kendi hocasından.

Sual: Hocası nerede şimdi?

Cevap: Öldü.

İbn Arabî’nin ölünün ölüden aldığı ilim dediği işte bu nitelikteki rivayet ve ananevi ilimdir. Kendi ilmini ise: "Kalbim Rabbimden rivayet etti ki..." ifadesiyle dile getiriyor. Fusus'ta: "Veliler, bilgileri peygambere vahiy getiren meleğin aldığı kaynaktan alırlar" derken de bu noktayı anlatıyor. Bir de bu konuda şeyhi olarak bildiği Ebu Medyen'in "Falan filandan rivayet edip dedi ki..." cümlesini sık sık kullananlara hitaben: "Bize bayat et yedirmeyin" dediğini kaydediyor. [s. 106–107]

Keramet

Sülûku eksik ve tasavvufi hayatı kusurlu kişilere de keramet verilebilir. Bu durumda keramet nimet değil mihnet; lütuf değil deneme olur. Allah kendisine keramet verdiği eksik bir nefsi, onu hak etmediği halde hak ettim vehmine kapılacak mı, kapılmayacak mı diye sınar. Nefs eğer onu hak etmediğini bilirse, riyazetine yeni bir hız vererek onu aşma mertebesine ulaşır.

[…]

İbn Arabî keramete tasarruf adını da verir. Ona göre tasarrufta bulunmayan şeyh Ebussuud, tasarrufta bulunan İbn Kâid’den daha üstün idi. “Allah’ı vekil kıl ve bırak o tasarrufta bulunsu” diyor İbn Arabî. Büyük sufiler işi Allah’a havale eder ve tasarrufta bulunmazlar. Ebu Meyden de bu anlamda büyük velilerdendi. [s. 163]

Cemal-i Bâkemâl

İbn Arabî aşk (sevgi) ile güzellik (cemal, hüsn) arasında sıkı bir bağ kurar. Aşk kendi başına ve bağımsız bir değer değildir. Onun temeli güzelliktir. Kusursuz ve en mükemmel güzel (cemal-i bâkemâl) de Allah’tır. İnsan onun için Allah’ı sever. Allah bütün güzellikleriyle âleme tecelli etmiştir. O halde ilahi bir tecelliden ibaret olan âlem bütün olarak da, parçalar halinde de güzeldir. Allah’ın güzelliği hem şekil ve suret halindeki maddi güzelliklerin, hem de ilim, marifet, ahlak (siret) ve kemal tarzındaki manevi güzelliklerin kaynağıdır.

Fakat yine de onun esas güzelliği her çeşit şeklin üstünde ve ötesindedir. Allah en güzel olduğu için sevilir ve sevilerek ibadet edilir. Fakat insan güzeldir, hem Allah onu kendi suretinde yarattığı için, hem halifesi olduğu için hem de: “Biz onu en güzel biçimde yarattık” dediği için hem de ilahi güzelliği en iyi biçimde yansıttığı ve Hakk’ın tecelligahı olduğu için. Bundan dolayı Allah insanı sever, sözü edilen nitelikler en fazla velilerde ve peygamberlerde mevcut olduğu için onları daha çok sever, bu hususlar en mükemmel biçimde Hz. Peygamber’de mevcut olduğu için de en çok onu sever. Bunun için o Allah’ın sevgilisi (habibullah, mahbub-i kibriya)dır.

İnsanın diğer varlıkları sevmesinin sebebi bu varlıkların kendi kabiliyetlerine göre ilahi güzelliğin tecelligahı (mazharı) olmalarıdır. Zahidlerin durmadan kötüledikleri, abidlerin sırtlarını döndükleri bu âlem İbn Arabî’nin gözünde fevkalade güzeldir, güzelliklerle doludur. O halde aşk ve sevgi ile dolu olmalıdır.

İbn Arabî bir sevgi dünyası, bir sevgi dini kurmuş ve: “Benim dinim sevgi dinidir, ben sevgi kıblesine yöneldim” demiştir. Daha önce de var olan bu sevgi anlayışını geliştiren İbn Arabî onun sisteminin özü ve kaynağı, tasavvufun da vazgeçilmez bir temel unsuru haline getirmiştir. Buna rağmen Mevlana ile karşılaştırıldığı zaman İbn Arabî’nin sisteminde sevgiden çok bilgiye (marifet) ağırlık verdiği görülür. [s. 172 – 173]

Süleyman Uludağ, İbn Arabî, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kibrit-i Ahmer'in Peşinde

Râvi

Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti