Savaş Uçuşu

Haylaz bir öğrenciyim... Şu güneşin tadına varmaktan da, yazı masasının tebeşirin, kara tahtanin çocuksu kokusunu içime çekmekten de zevk duyuyorum. İyice korunmuş bu çocukluğa öyle bir sevinçle dalıyorum ki! Evet, biliyorum: Önce çocukluk vardır, kolej ve arkadaşlar, sonra gün gelir ki sınava girilir. Bir diploma alınir. Gün gelir ki, yüreği üzüntüyle daralarak büyük bir kapıdan dışarı çıkar insan, o anda adam olmuştur birdenbire. Attığı adım daha ağır basar toprağa. Hayattaki yoluna girmiştir artık. Yolun ilk adımlarını atar. Silahlarını gerçek düşmanlara karşı kullanacaktır. Cetvel, gönye, pergel dünyayı kurmaya yarayacaktır artık, ya da düşmanları alt etmeye. Oyun moyun kalmamıştır! (s.5)

Yazın rahatlığıyla ölüm arasında ne gibi bir çelişki olabilir, ortalığı saran tatlı hava bizimle alay eder gibi değil. Ama şöyle bir düşünce geliyor ak lıma: "Bozulup gidiyor bu yaz. Durakalmış bir yaz bu..." Bırakılmış biçerdöverler gördüm. Bırakılmış orak makineleri. Yol hendeklerinde, bozulmuş, oracıkta birakılmış otomobiller. Boşaltılmış köyler. Boş bir köyün çeşmesi akıtıyordu suyunu. Temiz su birikinti oluyor, insanların bunca emekle akıttıkları arı su. Birden saçma bir görüntü göründü gözüme: Durmuş duvar saatleri. Saatlerin hepsi durmuş. Köy kiliselerinin duvar saatleri. İstasyonların duvar saatleri. Boş evlerin şömineleri üstündeki guguklu saatler. Hep durmuşlar. Ve çökmüş şu saatçi dükkâninda ölü saatlerden meydana gelen o mezarlık. Savaş bu... Saatler kurulmaz olur. Şeker pancarları toplanmaz olur. Vagonlar onarılmaz olur. Ve su, içilmek için, köy kızlarının pazar günleri giyecekleri güzelinm dantelaları yıkamak için, getirilmiş olan su, birikmiş batak olmuş kilisenin önünde. Ve yaz günü ölüyor insanlar... (s.8)

İşte budur savaşın şeması. Savaşın renkli resim albümü budur. Ve herkes uğraşır durur savaş savaşa benzesin diye. Dindarca uğraşır. Herkes oyunu kurallara göre oynamaya çalışır. Öyle olunca, savaş bir savaşa benzeyiverir belki de. (s.9)

Cenaze angaryalarının ortasında, ölüyü seven bizler ölümle bağıntı kuramayız. Olüm büyük bir şeydir. Ölünün fikirleri, eşyaları, alışkanlıkları ile bizim aramizda yeni bir ilişki ağıdır ölüm. Dünyaya verilmiş yeni bir düzendir Görünüşte hiçbir şey değişmez, ama her şey değişmiştir. Kitabın sayfaları aynı, ama kitabın anlamı başkadır. Ölümün duyusuna varmak için ölüyü arayacağımız anlari tasarlamalı- yız. O zaman duyarız eksikliğini. Yaşasaydı bizi arayacaği anları. Ama o bizi aramaz artık. Bir dost olarak evimize geldiği anları. İşte o zaman duyarız boşluğunu. Hayatı gelecek olarak görmeliyiz. Ne var ki ölüyü toprağa verdiğimiz gün geleceği ve süresi daha yoktur onun. Ölü parça parçadir. Gömüldüğü gün yerimizde saymakla, gerçek ya da sahte dostların ellerini sıkmakla, bir takım maddi sorunları çözmekle eder ederiz. Ölü ancak ertesi günü ölecektir, sessizlik içinde. Bize bütünüyle görünecek ve bütünüyle ayrılacaktir bizim varlığımızdan. İşte o zaman bağıracağız gidiyor diye, onu alıkoyamıyoruz diye. (s.17)

Hiçbir olay, varlığının hiç farkına varmadığımız bir yabancıyı canlandırmaz bizim içimizde. Yaşamak yavaş yavaş doğmaktır. Hazırlop ruhlar edinebilmek fazlaca kolay olurdu! (s.37)

Çünkü savaş kuralıdır, bedeniniz artik kendi malinız olmayan bir parçacı dükkânı haline gelir. Bir odacı gelir göz lerinizi ister. Ve siz görme yetinizi verirsiniz ona. Bir odacı gelir bacaklaranızı ister. Ve siz yürüme gücünüzü verirsiniz ona. Bir odacı, elinde yanan çırağıyla gelir, yüzünüzde ne kadar et varsa hepsini ister. Ve siz bir insan azmanı haline gelirsiniz, çünkü kurtulmalık olarak siz gülümsemek ve insanlara dostluk göstermek yetinizi vermişsinizdir ona. (s. 43)

Çünkü bir askerler toplamı olduğu anda, etken olmaktan çıkar bir ordu. (s. 50)

Bu yenilginin asıl dramı, yapılan işlerin her türlü anlamdan yoksun oluşudur. (s. 51)

Eylemlerimizin coşkun olması için, anlamlarının apaçık belirmesi gerekir. (s. 51)

Bir rastlantı sevgi uyandırınca insanda, her şey bu sevgiye göre düzenlenir ve sevgi enginlik duygusu yaratır onda. Sahrada yaşadığım sıralarda, gece Araplar yaktığimız ateşlere koşup bize uzakta beliren bir tehlikeyi haber verdiklerinde, çöl düğümlenir, bir anlam kazanıverirdi. Bu haberciler bir enginlik yaratmışlardı. Müzik de öyledir güzel olunca. Bizde anılar uyandırıp düğümleyen bir eski dolabın kokusu da öyledir. İnsanın içine işleyen şey, enginlik duygusudur. Ama insanla ilgili bir şeyin sayıya ya da ölçüye vurulamayacağını da anlıyorum. Gerçek enginlik gözle göz, akılla kavranır ancak. İnsan sözüyle ne kadarı dile getirilebilirse, o kadarı vardır, çünkü dildir nesneleri birbirine bağlayan.

Bir uygarlığın ne olduğunu şimdi daha iyi yakalar giti oluyorum. Uygarlık bir inançlar, töreler ve bilgiler bütünüdür, bunlar yüzyıllar boyunca yavaş yavaş elde edilir ve değerleri mantık ölçülerine vurulmasa da, insana enginlikler açtıkları için, bir yere çıkan yollar gibi, kendi kendilerine bir değer taşırlar. (s. 56-57)

Artık gözümle izleyebildigim şu kapkara topraklara bakınca, barışın ne olduğunu anliyorum. Barış varken, her şey ve yerli yerindedir. Akşam olunca köylüler köyüne döner. Ambarlara buğday girer. Katlanmış temiz çamaşırlar dolaplara yerleştirilir. Barışın her saatinde insan evi nerde bulacağını bilir. Her dostuna nerde ulaşabileceğini bilir. Bu gece nereye gidip yatacağını da bilir. Ama barış ölür, kanaviçe sökülünce, dünyada yeri kalmayınca insanın, sevdiğini nerde bulacağını bilmeyince, denize açılan koca eve dönmeyince. (s. 59)

Barış, nesnelerin arasından görünen bir yüzdür, nesnelerin hepsi anlam ve yerlerini aldıkları zaman. Topraktaki filizlerin hepsi bir ağaç biçiminde birbirlerine bağlandiıkları gibi, nesneler de kendilerinden daha büyük bir bütünün birer parçası oldukları zaman.

Makine, bol zamanı olan, barış içinde yaygın bir toplum için tasarlanmıştır. Makine, insan onu ayarlamak, ayarlamak, yağlamak için başından ayrıldı mı, baş döndürücü bir hızla eskir. Bu arabalar akşama bin yıllık gibi görünecek.

Makinenin can çekişmesine tanık oluyorum gibime geliyor.(s.65)[Yazar bunları savaş sırasında gördüğü metruk araba manzaraları karşısında söylüyor.]

Şu beden hakkında söyleyecek bir çift sözüm var. Ama insan gündelik hayatta hakikatlere kördür. Hakikatin görülebilmesi için şimdiki gibi sıkışık durumda olması gerek. Yerden göğe yükselen o ışık yağmuru gerek, bu kargı saldırısı gerek, kıyamet gününün yargısıyla karşı karşıya gelmesi gerek. İşte o zaman anlar insan. (s. 91)

İnsan ölmüyor. Ölümden korktuğunu sanıyor insan, oysa onun korktuğu ölüm değil, beklenmedik şeydir o pat-ilamadır, kendi kendisidir. Ölüm mü? Ölümle karşı karşıya gelindiği zaman, ölüm diye bir şey kalmaz. Kardeşim: "Bütün bu dediklerimi yazmayı unutma sakin..." dedi bana. Beden çözülüp dağilinca, öz olan ne varsa o çıkar meydana. İnsan bir ilişkiler düğümüdür sadece. Yalnız ilişkiler önemlidir insan için. (s. 93)

Ama nedir insan, özü yoksa? Bir varlık değil de yalnız bakışsa? (s. 101)

Biz yanıldık uzun zaman aklın rolü konusunda. İnsanın özünü yabana attık. Sandık ki, alçak ruhların hüneri haklı davaların kazanılmasına yardım edebilir; sandık ki, beceriklice yöneltilmiş bir bencillik fedakârlık duygusunu coşturabilir; sandık ki, yürekleri kupkuru olan kimseler nutuk atarak yaratabilirler kardeşliği ya da sevgiyi. Var olanı gözden kaçırdık. Sedir ağacinın tohumu ister istemez sedir ağacı olacaktır. Böğürtlenin tohumu böğürtlen olacaktır. Ben bundan sonra insanları, verdikleri kararları haklı gösteren formüllere göre yargılamayacağım. Sözlerin güvencine, eylemlerin yönüne bakarak kolayca yanılıyor insan. Evine doğru giden bir adam kavgaya mı gidiyor, bilemem. Ben artık: "Nasıl bir adamdır?" diye sorarım. Onun nasıl bir adam olduğunu öğrendikten sonradir ki, nereye yönelmekte, nereye gitmekte olduğunu anlarım. İnsan eninde sonunda hep yaradılışının ağır basan yönüne doğru gider. (s. 112-113)

Var olmak için her şeyden önce yük altına girmeyi göze almalı. (s. 115)

Her kişi herkesten sorumludur. Her kişi tek başına sorumludur. Her kişi tek başına herkesten sorumludur. (s. 116)

Savaş Uçuşu
Antoine de Saint-Exupery
İnkilap Yayınları

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kibrit-i Ahmer'in Peşinde

Râvi

Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti