Eğitimde Finlandiya Modeli

En iyi liderler, aynı zamanda en iyi öğrencilerdir. Eğer liderler öğrenmezse, yönettikleri kurumlardaki öğrenme süreçleri de muhtemelen başarısızlığa uğrar. Bu bakımdan iyi bir öğrenci, bir şeyi daha iyi yapmak için yeni bir yol öğrendiğinde bunu deneyerek risk alır. Bu da şu demek: Öğrenmekten asla vazgeçmeyen liderler başarısızlığa uğramanın ne olduğunu bilir, hatalardan ders çıkarır ve deneyimlerden faydalanarak yaptıkları işte sürekli daha iyi olmaya çalışırlar. (s. 17)


Finlandiya okullarında kullanılan etkili kuramların, modellerin ve fikirlerin çoğu, Amerikalı eğitimciler tarafından ABD'de üretildi. Layıkıyla uygulandığı takdirde hemen her ülkede eğitimi ciddi ölçüde ve kalıcı olarak daha nitelikli ve hakkaniyetli kılabilecek pek çok iyi uygulama ve politika var Finlandiya'da. Bu iki fikirden çıkan sonuçsa şu: Artık “inovasyon yoluyla reform" yerine "daha iyi uygulama yoluyla gelişme”ye odaklanılmalı. (s. 19)

Bu fikirleri nerede uygularsanız uygulayın, aklınızdan çıkarmamanız gereken bir şey var: Eğitimde yaptığınız değişiklikleri aceleye getirirseniz, her şeyi berbat edersiniz. (s. 19)

Yapılan sayısız araştırmayla (bkz. Shumaker, 2016) sabit olan bir gerçek daha var ki o da şu: Ev ödevine ayrılan zamanın artması, öğrenme kazanımlarını nadiren iyi yönde etkiliyor. Finlandiya eğitim sisteminin ilginç veçhelerinden bir diğeri de öğrencilerin ve öğretmenlerin okulda geçirdikleri sürenin nispeten az olmasına rağmen eğitimde alınan sonuçların gayet iyi olması. Finlandiya'da bu durum ev ödevleri için de geçerli. (s. 39)

Finlandiyalı çocuklara hiç ev ödevi verilmediğine dair efsaneler olduğunu biliyorum, fakat bu doğru değil. Ev ödevi verilmesine veriliyor ama Finlandiya'da ev ödevlerine dünyanın pek çok ülkesindeki okullarda olduğu kadar asli bir rol yüklenmiyor. Finlandiya'daki ilkokul çocuklarına bir sonraki gün için yaptıkları hazırlığın ortalama ne kadar sürdüğünü sorarsanız, alacağınız cevap sıfır ila otuz dakika arasında olacaktır; bundan daha fazla değil. (s. 40)

Matematikçi deyince öğrencilerin aklına üç aşağı beş yukarı Şekil 2'deki gibi bir figür geliyor. Çizimlere ilaveten sayfanın kenarına bu imajı tasvir etmelerini de istemiştik öğrencilerden. Şekil 2'deki çizimi yapan öğrenci şöyle yazmıştı: "Matematikçilerin (diğer matematikçiler dışında) hiç arkadaşı yoktur, eşleri veya sevgilileri yoktur, genelde şişmandırlar, zevksiz giyinirler, fazla düşünmekten alınları kırışmıştır, sosyal hayatları yoktur, 30 yaşındadırlar ve çabuk parlarlar" (Sahlberg ve Berry, 2003). Matematikçilere dair bu kadar kesin ve net bir imgeye sahip bir çocuğun matematik derslerine ilgi duymaması veya günün birinde matematikçi olma hayali kurmaması sürpriz olmayacaktır elbette. Demek istediğim şu: Öğrencilerin kendi fikir ve kanaatlerinin ne denli güçlü olabileceği gerçeğini göz ardı etmeye devam edersek, matematik ve fen derslerinin (ve müfredattaki diğer derslerin) alakasız, sıkıcı ve zor olduğu fikrini pekiştirmekten başka bir şey yapmamış oluruz. Üstelik bu türden yanlış kanı ve imajları anlamada küçük verinin öğretmenlere ve öğrencilere sağlayabileceği potansiyel fayda, eğitim kalitesini artırma yolunda ileriye doğru atılacak adımlardan yalnızca biri. (s. 68-68)

Tecrübeler gösteriyor ki insanlara ve kurumlara güven duyulmasını sağlamanın yolu, onlara daha fazla sorumluluk ve hareket alanı sağlayan sahici ve samimi adımlar atmaktan geçiyor. (s. 72)

Eğitimde Finlandiya Modeli
Pasi Sahlberg
Metropolis Yayıncılık

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kibrit-i Ahmer'in Peşinde

Râvi

Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti