Suç ve Ceza

Suç ve Ceza'yı üç kez okudum, ortalama 6-7 yılda bir. Yine de okurum. Dostoyevski'nin başyapıtlarından biri. Şule Yayınlarından Mehmet Ali Özkan Bey'in tercümesi gayet güzel. Kitabın sonunda Raskolnikov'un gittiği yerlerle ilgili harita da var. Ayrıca yine kitabın sonunda romanla ilgili tahlil ve eleştiriler de yer alıyor. Altını çizdiğim satırların/paragrafların yanı sıra içerik (index) kısmını da aşağıda paylaştım. Kitabı okumamış olanlar o kısım da gözlerini kapasınlar ya da bakmasınlar :)

Ayrıca Suç ve Ceza'yı 3. kez okurken başıma gelenleri merak ederseniz Kitaplarıyla Gizli Gizli Bakışan Adam yazımı da okuyabilirsiniz :)

"Şu işe bak, hem bu kadar korkunç bir iş tasarlıyor olayım, hem de böylesi beş para etmez bir şeyden korku duyayım." diye düşünerek, tuhaf bir şekilde gülümsedi. "Hımm... evet... insan dünyanın kaderini ellerinde tutar da, yine, sırf korkaklığı yüzünden, kendini olayların akışından kurtaramaz —gün gibi aşikar bir gerçek bu.. . Acaba insanlar en çok neden korkarlar?... Atılacak her yeni adım ve özellikle de söylenecek yeni bir söz — evet, herşeyden çok korktukları budur işte... (s. 18) 

O şeyi gerçekten yapabilir miyim? Gerçekten de ciddi miyim yani? (s. 19)

Gideceği yere fazla birşey kalmamıştı. Hatta kendi eviyle bu yerin arasının kaç adım tuttuğunu dahi biliyordu: Tam yedi yüz otuz adım. Bir ara, daha hayal gücünün dizginlerini serbest bırakmaya ilk başladığı sıralarda saymıştı adımlarını. O zamanlar, hayal ettiği şeylerin gerçekleşebileceğine inanmıyordu; bu hayallerdeki hem iğrendiren hem de büyüleyen-o cüret, o küstahlık kendisini rahatsız ve tedirgin etmekten başka işe yaramıyordu. Ama artık, aradan geçen şu bir aydan sonra, bu hayallere farklı bir gözle bakmaya başlamış ve (hâlâ bu işi gerçekleştirebileceği konusunda kendisine güvenememesine ve zayıflığı, kararlılıktan yoksun oluşu yüzünden kendi kendine veryansın etmesine rağmen) her nasılsa, bu "çirkin" hayali gerçek bir proje olarak görmeye alışmıştı. Şu anda da bu projesinin provasını yapmakla meşguldü ve attığı her adım da huzursuzluğu, endişesi artıyordu. (s. 21)

"Nasıl böyle korkunç bir fikir gelebildi aklıma? Yüreğim ne kötülüklere, ne alçaklıklara elverişliymiş meğer! Asıl mesele bu işte: Alçakça, pis, korkunç, korkunç bir şey bu!... Ve ben tam bir aydır.."

Fakat kelimeler, haykırışlar, yaşadığı çalkantıyı, huzursuzluğu dile getirmeye yetmiyordu. Daha demin yaşlı kadının evine giderken yüreğini sıkıştırmaya ve azap vermeye başlayan o sonu gelmez tiksinti duygusu öyle bir kerteye ulaşmıştı ki, içindeki acının şiddetinden artık ne yapacağını bilemez durumdaydı. Kaldırım boyunca sarhoş bir adam gibi yürüyor, yanından geçenleri görmüyor, hatta arada sırada birilerine çarpıyordu. (s. 27)

Bazen öyle olur ki, bize tamamen yabancı olan biriyle daha ilk bakıştan itibaren -henüz tek kelime etmemiş olsak bile- ilgilenmeye başlarız. (s. 29)

Üstelik, eğer insan bir kimseyi tam manasıyla tanımak istiyorsa, sonradan düzeltilmesi ya da silinmesi pek kolay olmayan hatalardan, önyargılardan kaçınabilmek için yavaş ve dikkatli olmalıdır. (s. 65)

Olağanüstü canlı ve konuşkan birisiydi; o kadar iyi kalpliydi ki, neredeyse saf ve basit bir insan gibi görünürdü. Fakat bu basitliğin altinda hem derinlik, hem de dikkate değer bir fazilet gizliydi. (s. 88)

"Allah'ım!" dedi çığlığa benzer bir sesle. "Mümkün mü, gerçekten bir balta bulup da o kadının başına vurarak kafatasını parçalamam mümkün mü?... Ayaklarım ılık, yapış yapış kanlar içinde gezerken ben kilidi kıracak, hırsızlık yapacak, tir tir titreyerek saklanacağım; elimde baltayla... ve herşeyimle kana bulanmış olarak... Allah'ım, mümkün mü bu?"

Yaprak gibi titriyordu. (s. 100)

Gelgelelim, bu işte vardığı nihai kararların tümünün de dikkat çekici bir ortak özelliği vardı. Ne kadar kesinleşirlerse, gözüne o kadar çirkin ve saçma görünüyorlardı. İçindeki bütün o işkence çektiren boğuşmalara rağmen, tüm bu süre boyunca plânlarının uygulanabilir şeyler olduğuna bir an bile olsun inanmamıştı. (s. 114)

Derken, birdenbire insanların ne parkları, ne de bahçeleri bulunan, pislik, sefalet ve kötü kokudan başka bir şeyleri olmayan büyük şehirlerde yaşamayı nasıl olup da kendi hür iradeleri ile seçtiklerini merak etti. (s. 119)

Sonsuza dek sürecek bir yalnızlık ve yabancılaşma duygusunun kasvetini bütün şiddet ve acısıyla duyuyordu ruhunda. (s. 159)

Hassas ve dürüst kişiler içlerini dökerler, iş adamlarıysa dinleyip herşeyi akıllarına kaydederler, ta ki dürüst kişileri bir lokmada yutabilsinler. (s. 189)

İnsanların saçma sapan konuşmasını severim ben. Bu, diğer tüm organizmalardan farklı olarak, insanın biricik ayrıcalığıdır. Yanlışların izini süre süre gerçeğe ulaşırsınız! Ben hata yapıyorsam, bu, insan olduğumu gösterir. (s. 297)

Izdırap ve acı çekme geniş bir akla ve derin duygulara sahip olan insanlar için bir mecburiyettir. [...] Sanırım gerçekten de büyük olan insanlar yeryüzünde büyük üzüntü ve acılara maruz kalmak zorundadırlar. (s. 387)

* * *

"Ben yalnızca bir bit öldürdüm Sonya, işe yaramayan, iğrenç, zararlı bir bit."

"Bir insan... bir bir ha!" (c. 2, s. 203)

Muğlak, karanlık ve inanılmaz ölçüde tuhaf bir vak'a bu, yaşanılan çağa özgü bir vak'a; ancak günümüzde, yani insanların kalplerinin bulandığı, kanın 'canlandırıcı, tazelik verici' olduğu konusundaki deyişlerin dillerden düşmediği bütün hayatın konfor denen şeye adandığı günümüzde vuku bulabilecek birşey. (c. 2, s. 259)

Sizi nasıl görüyorum, biliyor musunuz? Bir kez inanacak birşey buldular mı, ya da bir kez Allah'ı bulacak oldular mı, bağırsaklarının deşilmesine bile ses çıkarmadan, dimdik durup cellatlarına tebessüm edecek insanlardan biri olarak. (c. 2, s. 265)

Raskolnikov dergiyi eline alarak makalesine şöyle bir göz attı. İçinde bulunduğu şartlarla ve ruh hâliyle ne kadar çelişen bir duygu olsa da, ilk defa bir yazısının yayınlandığını gören her yazarın duyduğu o tuhaf ve burukçasına tatlı duyguyu yaşadı; hem sonra, daha sadece yirmi üç yaşındaydı. (c. 2, s. 344)

Ah siz, şu beş para etmez, reddetme üstadı kahin filozoflar, niye yolun yarısında duruyor, daha öteye gitmiyorsunuz? (c. 2, s. 387)

Raskolnikov Büyük Perhizin son kısmı ile Paskalyanın tamamını hastanede geçirdi. İyileşme ye başladığında, ateşli sayıklamalar esnasında görmüş olduğu rüyaları hatırladı.

Bu rüyaların birinde, bütün dünyanın, Asya'nın derinlerinden Avrupa'ya doğru ilerleyen, korkunç ve o güne dek görülmemiş bir salgın hastalığa kurban gitmeye mahkûm olduğunu görüyordu. Az sayıdaki seçilmiş kişi dışında herkes mahvolacak, ölecekti. Yeni bir trişin türü, insanların vücudunda parazit olarak yerleşen bir takım mikroskobik yaratıklar ortaya çıkmıştı. Fakat bu yaratıklar zekâ ve irade sahibiydiler. Hastalığı kapanlar derhal cin tutmuşa dönüp, deliriyorlardı. Fakat öte yandan, bu hastalığa tutulanlar, kendilerinin şimdiye dek hiç kimsenin iddia etmediği kadar akıllı, bilgili ve hakikate sarsılmaz bir şekilde bağlı olduklarını zanneder hâle geliyorlardı. Bunlar, yargılarını, bilimsel çıkarımlarını ya da ahlaki kanaat ve inançlarını öyle şaşmaz, öyle hatasız görüyorlardı ki, şimdiye dek böyle birşeye asla rastlanmamıştı. 

Bir bütün hâlinde topluluklar, tüm şehirler ve milletler bu hastalığa tutulmuştu ve insanlar çıldırmaktaydılar. Herkes endişe ve iç sıkıntısıyla doluydu ve hiç kimse bir diğerini anlayamıyordu; her biri hakikate bir tek kendisinin sahip olduğunu düşünüyor ve diğerlerine bakınca da acı çekiyor, dövünüyor, ümitsizlik içinde ellerini oğuşturup ağlıyordu. Kimi nasıl yargılayacaklarını bilemiyor: neyin iyi, neyin kötü olduğunda bir türlü anlaşamıyorlardı. Kimi suçlayıp, kimi temize çıkaracaklarını da bilmiyorlardı. 

İnsanlar anlamsız bir hınç ve öfke ile birbirlerini öldürüyorlardı. Birbirlerine karşı koca koca ordular topluyorlar, fakat daha bu ordular savaşmak üzere yola çıkmışken hemen kendi aralarında kavga etmeye başlıyorlar, saflar dağılıp bozuluyor, askerler kendi arkadaşlarının üzerine çullanıyorlar, birbirlerini süngülüyor ve kesiyor, birbirlerini öldürüp yiyorlardı. 

Şehirlerde gün boyu tehlike çanları çalıyor ve insanlara çağrıda bulunuluyordu, fakat hiç kimse kendilerini kimin, ne diye çağırıp buraya topladığını bilmiyordu; herkes panik içindeydi. En sıradan işler, en sıradan meslekler bile bırakılmıştı, çünkü her kişinin kendi fikri vardı; işlerin nasıl hâle yola koyulacağına, nasıl ıslâh edileceğine dair herkesin kendi önerisi vardı ve bunlardan herhangi biri üzerinde de anlaşmaya varamıyorlardı. Tarım işçileri de tarlaları öylece yüzüstü bırakmışlardı. 

Kimi yerlerde insanlar gruplar hâlinde toplanıyor, hep birlikte 'şunu yapalım' diye anlaşıyorlar ve dağılmayacaklarına dair yeminler ediyorlar, fakat hemen ardından, bizzat kendilerinin önerdiklerinden bile tamamen farklı şeyler yapmaya başlıyorlar, kavga ediyor, birbirlerini öldürüyorlardı.

Devasa yangınlar başlamış, kıtlık kapıya dayanmıştı. Her şey ve herkes mahvoluyor, ölüyordu. Bu salgın âfeti büyüdükçe büyümekte, her geçen gün daha da yayılmaktaydı. 

Bütün dünyada yalnızca birkaç kişi, bir avuç seçilmiş, saf, temiz insan kurtarabilmişti kendini; bunlar, yeni bir insan soyu ve yeni bir hayat kurmak, hem de yeryüzünü yenileyip temizlemek üzere görevlendirilmişlerdi; fakat, şimdiye kadar hiç kimse hiçbir yerde görmemişti onları; ne seslerini, ne de sözlerini duyan olmuştu. (c2, s. 391-392)


Birinci Cilt  

1.1. Tefeci kadına gidip rehin vermesi

1.2. Marmeladov ile meyhanede tanışması

1.3. Annesinden mektup gelmesi

1.4. Sokakta sarhoş olmuş Sonya'ya tesadüf etmesi

1.5. Raskolnikov'un rüyası: Kırbaçlanan at

1.6. Cinayet mahalline gidiş

1.7. Cinayet


2.1. Polis merkezine çağrılması

2.2. Razumihin'in yanına uğraması

2.3. Razumihin'in Raskolnikov'un yanına gelmesi

2.4. Razumihin, Raskolnikov'un yanında iken Zosimov'un gelmesi. 

2.5. Razumihin, Raskolnikov ve Zosimov birlikte iken Dünya'nın nişanlısı Peter Petroviç Luzhin'in gelmesi. 

2.6. Tefeci kadının dairesine gitmesi.

2.7. Marmeladov'un vefatı. Raskolnikov'un annesi ve kız kardeşinin gelmesi. 


3.1. Raskolnikov’un kız kardeşinin ve annesinin evine gelmesi.  

3.2. Razumihin’in Raskolnikov’un annesi ve kız kardeşine onun hakkında malumat vermesi.  

3.3. Annesi ve kız kardeşinin Raskolnikov’u odasında ziyaret etmeleri. Dunya’nın evliliği üzerine konuşmaları.  

3.4. Sonya’nın Raskolnikov’un odasına gelmeleri. Annesi, kız kardeşi ve Razumihin ile karşılaşması. 

3.5. Raskolnikov ve Razumihin'in Porfiri Petroviç'in dairesine gitmeleri. Burada Raskolnikov'un makalesi üzerine konuşmaları.

3.6. Raskolnikov'un odasına şüpheli bir adamın gelmesi.


İkinci Cilt  

4.1. Svidrigaylov’un Raskolnikov’un odasına gitmesi.  

4.2. Raskolnikov, kızkardeşi Dunya, annesi, arkadaşı Razumihin ve Dunya’nın nişanlısı Luzhin ile bir otelde buluşmaları.  

4.3. Raskolnikov, kızkardeşi Dunya, annesi ve arkadaşı Razumihin’in Luzhin’in gidişi sonrası sohbet etmeleri. Sonrasında da Raskolnikov’un yanlarından ayrılması.  

4.4. Raskolnikov’un Sonya’nın kaldığı eve gitmesi. Sonya ile konuşmaları. Raskolnikov’un isteği üzerine Sonya’nın İncilden bir pasaj okuması. Svidrigaylov’un yan odada onları gizlice dinlemesi.

4.5. Polis merkezinde Porfiri Petroviç ile görüşmesi.

4.6. Porfiri Petroviç’in odasına beklenmedik bir şekilde paldır küldür bir tutuklunun gelmesi ve suçunu itiraf etmesi.


5.1. Luzhin ve oda arkadaşı Lebezyatnikov’un çeşitli konularda (kadınların eşitliği, komünizm) mülahazaları. Sonrasında Luzhin’in odada Sonya ile görüşmesi.

5.2. Katerina Ivanovna’nın cenaze yemeği.  

5.3. Luzhin’in Katerina Ivanovna’nın odasına gelerek Sonya’yı hırsılıkla itham etmesi. Lebezyatnikov’un bu ithamın iftira olduğunu beyan etmesi.  

5.4. Raskolnikov’un Sonya’nın kaldığı binadaki odaya gitmesi ve suçunu itiraf etmesi.  

5.5. Katerina Ivanovna’nın aklını yitirmesi ve Sonya’nın odasında vefat etmesi. Svidrigaylov’un Raskolnikov’a cinayet ile ilgili bilgisinin olduğunu ima etmesi.  


6.1. Raskolnikov’un odasına Razumihin’in gelmesi. Kardeşi Dunya ile ilgili düşündüklerini söylemesi. Raskolnikov tam odadan çıkarken Porfiri’nin gelmesi.  

6.2. Porfiri Petroviç’in cinayeti Raskolnikov’un işlediğini söylemesi  

6.3. Raskolnikov’un Svidrigaylov’u görmek için evden çıkması ve ona bir meyhanede rastlaması.  

6.4. Raskolnikov’un Svidrigaylov’la meyhanede görüşmesi.  

6.5. Svidrigaylov’la Dunya’nın Svidrigaylov’un odasında buluşmaları. Svidrigaylov’un onu zorla alıkoymaya çalışması.  

6.6. Svidrigaylov’un intiharı  

6.7. Raskolnikov’un annesini ziyaret etmesi ve vedalaşması. Odasına döndüğünde Dunya’yı görmesi ve onunla da vedalaşması.  

6.8. Raskolnikov’un cinayetini polis merkezinde itiraf etmeye gitmesi ve itiraf etmesi.  


7.1. Sibirya sürgünü  

7.2. Sonya ile görüşmesi

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kibrit-i Ahmer'in Peşinde

Râvi

Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti