Sen de her bir kötü huyunu bir diken bil. O dikenler kaç keredir senin ayaklarına battı, seni yaraladı.Evet; kaç kere kötü huyun seni yaraladı, perişan etti. Sen kendi tabiatından hastalandın. Fakat sende duygu olmadığından, hastalığın sebebini anlamıyorsun. Sen çok duygusuz yaratılmışsın.
Çirkin huyunun başkalarını rahatsız ettiğini, yaraladığını bilmiyorsan kendi yarandan da haberin yok mu? Bu durumunla sen, hem kendine, hem başkalarına dertsin, azapsın! (s. 107)
Ey Hakk aşıkı! Sen güzellik Yûsuf'usun. Bu dünya da bir kuyu gibidir. Allah'ın takdirine şikâyet etmeden boyun eğmek, sabretmek ise seni kuyudan çıkaracak, kurtaracak iptir. Ey dünya kuyusuna düşmüş olan Yûsuf! İp uzandı, onu iki elinle sıkıca tut. İpten gâfil olma ve yakalamışken bırakma; çünkü ömür tükendi, akşam oldu. (s. 110)
Hüküm, buyruk anlayışsız, bilgisiz kişilerin elinde bulununca, elbette Zünnûn zindana atılır. (s. 122)
Su etten kemikten ibâret olan beden ölünce, sırları bilen rûh dirilir.
Ya tabiî ölümle ölen, yahut kötü huylarından kurtularak "Ölmeden evvel ölen kişinin rûhu", cenneti de cehennemi de görür ve bütün sırları bilir. (s. 123)
Göklerde yürüyüp giden kişi için, yer yüzünde yürümenin ne zorluğu vardır? (s. 130)
Allah'ım bizim yolumuzu gül bahçesi gibi güzelleştir, varacağımız yerde Sen bulun, konak yerimiz Sen ol, yürüdüğümüz yol bizi Sana götürsün, sadece cennete değil. (s. 177)
Sözde kalan bilgi rûhsuzdur. Dinleyiciler üzerinde etki yapmaz. Bu yüzdendir ki; rûhsuz sözler söyleyen bilgin, dinleyici arar durur. (s. 198)
Ya Rabbi! Elimizden tut, bizi bizim elimizden satın al, bizi kurtar, gaflet perdesini kaldır, gönül gözümüzü aç; ama, bizim günahlarımızın perdesini yırtma, bizi rezil etme!
Bizi bu murdar nefsin, pis nefsin elinden kurtar! Çünkü onun bıçağı kemiğimize kadar dayandı.
Ey tacı tahtı olmayan pâdişah! Bizim gibi bîçârelere takılmış olan bu pek güç nefis bağını, senden başka kim çözebilir?
Ey yarattıklarını çok seven, sevgi bağışlayan Allah! Bu çeşit sağlam kilidi senin lûtfundan, başka ne açabilir?
Biz kendimizden geçer, sana baş çevirir, sana yüz tutarız. Çünkü sen bize bizden daha yakınsın!
Sen bize bu kadar yakınken, biz dünya işlerine dalmışız da senden çok uzaklara düşmüşüz. İçinde kaldığımız bu gaflet karanlığını aydınlatmak için, bize nur gönder Allah'ım! (s. 199)
Dünya hikmeti, felsefe; zannı, şüpheyi artırır. Fakat din hikmeti insanı göklerin üstüne çıkarır, ötelere yüceltir.
Ahir zamanın zeki filozofları, İblis huylu bilginleri kendilerini önce gelenlerden üstün gördüler.
Onlar hileler öğrenerek ortaya atıldılar. Dine aykırı fikirler ile Hakk bilginlerini üzdüler. Onlar, ne akıl almaz işler, düzenler
peşinde koştular!
Asıl kâr ve manevî kazanç iksiri olan sabrı, bağışlamayı, hoşgörürlüğü, cömertliği yok ettiler. (s. 252)
Bütün nefsani duyguların senin rahmani duyguna, irfan ve idrakine kul olursa, gökler bile senin arzularına boyun eğer. (s. 257)
Gerçek ilim sahibi dudaklarını kapamış, sessiz durduğu halde, alış verişini kendinden geçmiş, mest bir halde yapar durur. Çünkü müşterisine hudut yoktur; onun müşterisi Allah'tır. (s. 259)
Ey muhtaç olan kişi! Çabuk ihtiyacını artır da, Allah'ın cömertlik denizi coşsun, ikramlarda bulunsun! (s. 260)
Mâdemki bir mânâ pâdişahı olamadın, hiç değilse sådık bir kul ol! Mâdemki gemici değilsin, gemi kullanmaya kalkışma! (s. 273)
Halkın başına geçmek, başkanlık etmek, ezelde yokluk panzehiri içen asil rûhlardan başkasına zehirdir. (s. 274)
Daha küçük iken "şehvet yılanını" nefsanî mücadele ile öldür, yoksa o büyür, başına ejderha kesilir. Ama herkes kendi şehvet yılanını karınca gibi küçük görür. Bu yanlış görüşten kurtulmak için, sen kendini bir gönül sahibinden sor!
Bakır altn olmadıkça bakırlığını bilmez. Gönül de manevî pâdişah olmadıkça hatalarını görmez, süfliliğini anlamaz. Ey gönül! Sen de bakır gibi iksire hizmet et; sevgilinin ve gönül alanın cefâsını çek!
Gönül alan sevgili kimdir? İyice bil ki, onlar gönül sahibi olanlardır. Gece ile gündüz birbirinden nasıl çekinir ve ayrılırsa, onlar da dünyadan öyle çekinir, öyle kaçıp dururlar. (s. 275)
Mânâ bekçisinin gâflet uykusuna dalmış olanlara faydası olur. Hakikat denizinin balıklarının bekçiye ihtiyacı yoktur.
Benlik elbisesi giyenler ve nefs-i emmârenin lokmasını yiyenler, yani mânen kirli olanlar; nefislerini ve kalplerini temizleyecek manevi temizleyicilere yönelirler. Fakat manevi kirlerden arınmış, her şeyden temizlenmiş, bütün günâhlarından soyunmuş rûhun süsü, Hakk'ın tecellîsidir. Eğer tam olarak manevî kirlerden temizlenemedin, bütün günâhlardan soyunamadınsa, hiç olmazsa az günâh işle; ben ve biz gibi benlik ifâde eden sözleri az söyle; benlik davasında bulunma ki, bari orta yoldan gitmiş olasın!" (s. 279)
Bütün insanlar; düşüncelerin esiri olduklarından gönülleri hastadır, gamlara düşmüşlerdir. (s. 281)
Hikmet mademki müminin kaybolmuş malıdır, onu kimden duyarsa duysun, ona inanır. Mümin kendisini o hikmetin yanında bulunca, nasıl şüphe eder, nasıl yanılır? (s. 283)
Ufukların ötelerinde, bütün yeryüzünde olup biten işleri ancak Hakk'tan ilham alanlar bilir, görür? (s. 284)
Kardeşim, hikâye ölçeğe benzer. Mânâ da içindeki tanedir.
Akıllı kişi, mânâ tanesini alır, alınıp götürülse bile ölçeğe bakmaz.
Her ne kadar aralarında bir söz yoksa da, sen gül ile bülbülün arasında geçenlere kulak ver; bunlar için yazılan şiirleri oku!
Aziz dost! Mum ile pervânenin başından geçenleri, anlatılan hikayeleri dinle de, sen söylenenlerin ötesine geç, manasını anla!
Aslında bunlar arasında bir söz yok, mâcera yok, ama sözün sırrın var, manâsı var. Sen kendine gel de yükseklerde uç! Mâna yönüne var, baykuş gibi aşağılarda uçma! (s. 285)
"İlim Hakk'ın sıfatlarındandır. Sen addan geç de sıfatlara bak: O sıfatlar seni zâta götürsün, yâni seni Hakk'a ulaştırsın.
Halkın ayrılığa, aykırılığa düşmesi ad yüzündendir, mânâya ulaşan rahat eder. (s. 287)
Mesnevi (c. 2)
Mevlana
Tercüme: Şefik Can
Yorumlar