İslam Geleneğinde Seyahat Kavramı

İbn Arabi der ki: Halkla haşır-neşir olmak sıkıntı ve huzursuzluk sebebi olduğundan, Hak ile huzur halinde olmak ve ibret almak için arzda cevelan/seyahat etmek ehlullahın niteliği olmuştur. Seyahatten maksat, Hak ile üns halinde olmaktır. Sıradan insanlar bedenleriyle ve nefsin hazları için arzda dolaşırlar. Özel kişiler, makuller ve mana âleminde ilim ve marifetin çeşitli menzillerinde aklen ve fikren seyahat ederler. Sufiler şöyle düşünürler: Ey kullarım! Şüpheniz olmasın ki arzım geniştir. Yalnız bana ibadet ediniz (Ankebut; 29/56). Bütün yeryüzü Allah’ındır ama burada Allah’ın arzından maksat, kimsenin mülkü olmayan ıssız ve sessiz sahralardır. Seyahate çıkıp buralarda ibadet etmek, nefes-i rahmanî bulup ferahlamaktır. Bazı sufiler bu ayete dayanarak sefere çıkarken diğerleri, “Nerede olursanız olun O sizinle birliktedir” (Hadîd; 57/4) mealindeki ayete dayanarak ikameti ve hazar halinde olmayı tercih ederler. (el-Fütuhatu’l-Mekkiye, II,387)

Süleyman Uludağ, İslam Geleneğinde Seyahat Kavramı, Keşkül – Sûfi Gelenek ve Hayat – Dergisi, 4. sayı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kibrit-i Ahmer'in Peşinde

Râvi

Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti