Tembel Teneke'nin Âh u Zâr'ı

Okur Dergisinin 10. sayısı için Daniel Pennac'ın Okul Sıkıntısı kitabı ile ilgili yazdığım yazıyı aşağıda paylaşıyorum.

Kitaptan altını çizdiğim satır ve paragrafları da buradan okuyabilirsiniz.

Küçük Anadolu şehirlerindeki okullarda sabahçı öğlenci diye bir kavram yoktu. Sabahleyin okul başlar ve ikindi üzeri sona ererdi. Şimdilerde güncel durum nedir bilmiyorum ama benim zamanımda böyleydi.

Öğle arası tatil olur, herkes evine gider ve öğlen yemeğini yiyip okula dönerdi.

Öğle yemeğini müteakip güneş sapsarı sergisini şehrin üzerine serer ve haliyle yemek sonrası dersi dinlerken göz kapaklarının usul usul kapanmasına zor mâni olurdu insan.

Yıllar sonra Daniel Pennac’ın Okul Sıkıntısı kitabını okurken bu anları hatırlayıverdim birden. Onun gibi “tembel teneke” değildim. Bilakis çalışkan bir öğrenciydim. Ama bu öğleden sonraki derslerde müthiş sıkılırdım. Bir ortaokul öğrencisine göre dindar birisi olmama rağmen (Teravih namazlarını 20 rekat kılacak kadar dindar) ilgi duyduğum Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi bile bıkkınlık verebiliyordu.

Peki bütün derslerden sıkılan, anlamayan, anlayamayan, başarma arzusu düşük ve sınıfın en arka sıralarında oturan tembel tenekelere ne demeli? Öğleden öncesi ya da sonrası fark etmeksizin sürekli sıkılanlara? İşte bu dünyaya bizi yolculuğa çıkartıyor Pennac. Yazmış olduğu otobiyografik romanı Okul Sıkıntısı ile.

Tembel tenekelere empati yapmaya başlıyoruz yazarın yaşadıklarından. “Dersini anlamayan ve ondan başka herkesin anladığı bir dünyada kaybolmuş bir öğrencinin yalnızlığı ve utancı”nı hissetmeye ve “birkaç kattan oluşan hüzün, korku, endişe, içerleme, kızgınlık, yerine getirilememiş istekler, öfkeli vazgeçişler”in sahiplerini anlamaya başlıyoruz.

Bakmaktan “görmeye” doğru geçerken kendimize şu soruyu soruyoruz: Bu çocuklar için bir şey yapılmayacak mıdır? Hangi süper kahraman gelecek ve “olduracak”tır bu öğrencileri? Sihirli dokunuşun sahibi kim olacaktır?

Pennac’ın büyük kurtarıcısı orta okulda gelir: bir Fransızca öğretmeni. Pennac’ı deneme yazmaktan muaf tutar ve ondan bir roman yazmasını ister. Haftada bir bölüm yazılacaktır ve hiçbir imla hatası bulunmaması istenmektedir. “Okul yaşamım boyunca ilk defa bir öğretmen bana bir statü vermişti” diye minnetini dile getiriyor yazar. “Söz konusu romanı büyük bir heyecanla yazmıştım.” Böylece, Fransızca öğretmeni Pennac’ın içindeki yazarı keşfederek dönüşüm sürecini başlatmış olur.

“Derman arardım derdime. Derdim bana derman imiş.” diyor ya Niyazi Mısri. Sorunun asıl düğümlendiği ve çözüldüğü nokta burası. Çünkü: “Dilbilgisi sıkıntısı yine dilbilgisiyle, imla hataları yine imla ödevleriyle, okuma korkusu okuyarak, anlamama endişesi metnin içine dalarak ve düşünmeme alışkanlığı ise bizi şimdi şu anda bu sınıfta bu ders sırasında burada olduğumuz süre içerisinde meşgul edecek tedavi yollarıdır.” diyor yazarımız.

Kitabın ilerleyen sayfalarında öğretmenlik mesleğini icra eden yazarımızın gözlemlerinden farklı “tembel teneke”lerin hayatlarından kesitlere şahit oluyoruz. Kendi geçmişinde yaşadığı trajediden dolayı hiçbir “tembel teneke”yi es geçmek istemiyor öğretmenimiz. “Onlara yaşamlarımızı borçluyuz” dediği öğretmenlerinin yolundan giderek öğrencilerinin dertleriyle hemdert oluyor: Yılmadan, yorulmadan, bıkmadan, usanmadan ve öğretme arzusunu bir tutku ve sanata dönüştürerek.

Okul Sıkıntısı
Daniel Pennac
Can Yayınları

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kibrit-i Ahmer'in Peşinde

Râvi

Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti