Mecburiyet


Bilinen savaş karşıtı eserlerden farklı olarak savaş sırasında evli bir çiftin kaçışının anlatıldığı eserde yazar "özgürlük mü yoksa sorumluluk mu" sorularına cevap arıyor Vicdanının sesini dinleyip savaşa katılmak istemeyen ama vatana karşı kendini mecbur hisseden bir adamın iç dünyasını gözler önüne seriyor, aklından geçenleri anlamamıza çalışarak, hiçbir şekilde abartıya kaçmayarak, idealize etmeyerek. Vatana duyduğu sevgiyle karısına duyduğu sevgi arasında bir seçim yapmak zorunda kalınca sıkışıp kalan Ferdinand nasıl karar verecektir? Savaşa katılmayıp karısının yanında mı kalacaktır, yoksa vatanından gelen çağrıya uyup cepheye mi koşacaktır? Vatanının kendisi üzerindeki gücü onu savaşa çekmeye yetecek midir? Dışardayken kendini kaçak hisseden bir insan ne kadar özgürdür? Vatan hayatından daha mi önemlidir? Güvende olmak, hayatta kalabilmek için her şeylerini arkada bırakıp giden insanlar neler yaşarlar? Cepheye koşan asker başka bir ne yapar? Zweig tüm bu soruların cevabını ararken okuru düşündürtüyor, doğru cevabı birlikte bulmaya çalışıyor. (Kitabı tercüme eden Gülperi Sert’in kitaba yazdığı önsözden)

Kim bilir kaç kez içindeki karmaşadan kaçıp bu pencereye gelmiş, dışarıdaki huzur dolu manzaraya bakarak rahatlamıştı karşı kıyıda evler sevimli bir şekilde yan yana dizilmişti, mavi suları zarafetle yaran küçük bir vapur, kıyıda neşeyle süzülen martılar, kırmızı bacalardan çıkan ve öğleyin çalan çan sesleriyle birlikte göğe yükselen gümüş renkli dumanlar, ona o kadar açık, o kadar net bir şekilde 'Huzur! Huzur!' diye bağırıyorlardı ki, dünyanın delirdiğini bilmesine rağmen bu güzelliklere inanıyor ve kendisine vatan seçtiği bu ülke sayesinde birkaç saatliğine de olsa kendi vatanını unutuyordu. (s. 2-3)

Vatan onun için artık daha çok bir hapishane, bir mecburiyetti. (s. 6)

Sen onlar için bir rakamdan, bir sayıdan ibaretsin, bir alet, anlamsızca ve vicdansızca ölüme gönderilen bir askersin yalnızca, oysa benim için kanlı canlı bir insansın, bu nedenle onlara katılmana izin vermeyeceğim. Onlar istedi diye senden vazgeçmeyeceğim. (s. 30)

İnsan kendini kaçak hissettikten sonra hiçbir yerde özgür değildir, içerde ya da dışarda olmuş hiç fark etmez. (s. 32)

Aksini düşünmene rağmen dünyanın işlediği bu en büyük suça ortak olacak mısın, olmayacak mısın? Çünkü itiraz etmeyen, karşı koymayan herkes suç ortağıdır. (s. 32)


Tüm bunlar, yani insanlığın bugün korkunç dediği şey, yeryüzündeki on insanın iradesinden ibaret ve on insan bunu yeniden yıkıp yok edebilir. Bir insan, yaşayan tek bir insan onlara karşı durarak bu gücü yerle bir edebilir. (s. 33)

Dışarda ne yaptığını bilmeyen, kafası karışmış bir insanlığın bizzat kendisinin yarattığı acının dokunamadığı sonsuz bir dünya vardı. (s. 50)

Fakat susuyorlardı: İkisinin de yüreği sözlerin karışıklığından, insanların yasalarından kurtulmuş sonsuz özgürlüğün içinde uçuyordu. (s. 50)

Mecburiyet
Stefan Zweig

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kibrit-i Ahmer'in Peşinde

Râvi

Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti