Ezilmiş ve Aşağılanmışlar

Sabahtan beri dolaşmıştım ama istediğim gibi bir yer bulamamıştıın. Tek oda bile olsa, ayrı bir daire olsun istiyordum. Sonra, geniş -elbette kirası da az- olmaydı. Dar yerde kişinin düşüncelerinin de daraldığını anlamıştım. Yazacağım öyküleri düşünürken odanın içinde bir aşağı bir yukarı dolaşmayı severim. Sırası gelmişken söyleyeyim: Öykülerimi yazmaktan çok, onlar üzerinde düşünmek, hayal kurmak hoşuma gitmiştir her zaman. Doğrusu, tembelliğimden değildir bu. Peki ama nedendir öyleyse? (s. 9)

Coşkun umutlarla, hayallerle, çalışma tutkusuyla geçirdiğim uzun geceler mutluydum... yakınlarımmış gibi benimsediğim, gerçekten ayırt edilemeyen yarattığım kişilerle, hayallerimle geçirdiğim geceler... Kahramanlarımla güler, gene onlarla acı çekerdim. Zavallılar ağlarken benim de gözyaşı döktüğüm olurdu... (s. 31)

Bir oturuşta okudum onlara romanımı. Çaydan hemen sonra başlamıştık, kalktığımızda saat gecenin ikisiydi. İhtiyar başta biraz ekşitmişti yüzünü. Yüce, belki kendisinin bile anlayamayacağı, ama gene de yüce birşeyler bekliyordu. Oysa çıka çıka günlük, bildiğimiz, çevremizde gördüğümüz basit şeyler çıkmıştı karşısına. Kahramanım büyük ya da ilginç, hiç değilse Roslavlev gibi, Yuri Miloslavski gibi tarihe geçmiş bir kişi olsaydı bari. Oysa giysisinin düğmeleri bile kopuk, zavallı, kişiliği olmayan, hatta akılsız bir memurun öyküsüydü bu. Hem öylesine sade, an bir dille anlatılmıştı ki her şey... Çok tuhaftı! Anna Andreyevna soru dolu bakışlarını kocasmın yüzünden ayırmıyordu. Bir şeye alınmış gibi surat asıyordu: "Böyle saçmaları basmaya, dinlemeye değer mi? Para verip bunu alanlar bile olacak ha!" demek istediği yüzünden belliydi. (s. 33)

- Biraz rahatsızdım, dedim. İhtiyar bir dakika sonra karşılık verdi:
- Hım, rahatsızdın demek! Rahatsızdın ha! Kaç kez söyledim sana. Uyardım, ama dinlemedin beni! Demek öyle! Evet Vanya'cığım, sanat tanrısı yüzyıllardan beri aç bilaç oturur tavan arasında, her zaman da oturacaktır. Böyledir bu! (s. 39)

Ah! nasıl da unuttum (her şeyi unuturum zaten!) bir muska diktim sana. İyi bir dua var içinde meleğim. Kiyev'li rahibeden geçen yıl öğrenmiştim. Faydalı bir duadır. Yeni diktim onu. Hadi tak bakalım Nataşa. Tanrı sağlık versin sana. Senden başka kimimiz var? (s. 42)

Kişi kendisini görevine bütünüyle verdiği zaman irade gücü mahsus mu kayboluyor acaba? (s. 55)

Son derece iyi, ama zayıf iradeli insanlarda bazen görülür bu. İyidirler ama, üzüntüleri, öfkeleri haz verir onlara. Her ne pahasına olursa olsun, (hatta hiçbir suçu olmayan başka birisine, çoğunlukla çok sevdiği bir yakınına acı verdiklerini bile bile) içlerindeki zehiri dökmekten geri kalmazlar. Sözgelimi, kadınlarda durup dururken kendilerini hakarete uğramış, mutsuz görmek bir gereksinmedir. Bu bakımdan kadınlara benzeyen çok erkek vardır. Hem zayıf yaradılışlı erkekler değildirler bunlar. İhtiyar hır çıkarmak istiyor, bu isteğini yenemediği için canı sıkılıyordu. (s. 77)

- Ününün yıldırım hızıyla her yana nasıl yayıldığını duydum. Ayrıca, seninle ilgili birçok eleştiri yazısı okudum (okudum ya! artık hiçbir şey okumadığımı mı sanıyordun); aradan bir zaman geçince sokakta gördüm seni, ayağında eski bir potin vardı, şapkan buruş buruştu. Çok şey anlattı bana senin bu durumun. Şimdi dergilere mi yazıyorsun?
- Evet.
- Hamallık yapıyorsun yani.
- Ona benzer bir şey.
- Bak ne diyeceğim kardeşim: içmek daha iyi inan! Kafayı çekip kanepeme uzanıyorum, (çok güzeldir kanepem, yayları bile var), hayallere bırakıyorum kendimi. Söz gelimi Homer, ya da Dante, Barbaros olduğumu düşünüyorum. Oysa sen Dante ya da Barbaros olduğunu hayal edemezsin. Çünkü,kendin birşeyler olmak istiyorsun; sonra, yasaktır sana böyle düşünceler, bir hamalsın çünkü. Benim hayallerim var, seninse gerçeklerin. (s. 137)

Son derece iyi yürekli, temiz ruhlu insanlara özgü bir özelliği daha vardı. Karşısındaki insanı olduğundan daha iyi görmek için sanki zorlardı kendini. İyi yanlarını gözünde büyütürdü. Böyle insanların sonradan hayal kırıklığına uğramaları kötü olur... hele kabahatin kendilerinde olduğunu sezinlerse acıları daha büyük olur. "Niçin verebileceklerinden çok şey bekledim onlardan?" diye kara kara düşünürler. Bu çeşit insanlar sık sık uğrarlar böyle hayal kırklıklarına. O zaman da kendi iç dünyalarına çekilip insanlardan uzaklaşmakla huzura kavuşacaklarına inanırlar. Dikkat ettim, köşelerini öyle çok severler ki, zamanla yabanileşirler orada. (s. 143)

Kalın bir kitabı üç yıldır bölüm bölüm basan bir yayınevinin sahibini tanıyordum. Paraya acele gereksinimim olduğu zamanlar gider biraz iş alırdım ondan. Dürüst bir insandı. İyi para verirdi. Ona gittim, bir haftaya kadar derleme bir yazı hazırlamaya söz verip yirmi beş ruble avans aldım. Romanımdan zaman ayırarak bunu yetiştirebileceğimi umuyordum. Çok sıkıştığım zamanlar sık sık başvurduğum bir yoldu bu. (s. 161)

Ben de hep öyle yaparım: İçime bir davranışımın kötü olduğu kuşkusu düşerse hemen yüreğime bakarım, o rahatsa ben de rahat olurum, insanın her zaman böyle yapması gerekir. (s. 250)

Evet, ne diyordum, olanağı olsaydı da içimizde sakladığımız bütün kötü şeyleri, yalnızca en yakın dostlarımıza açtıklarımızı değil, kimi zaman kendi kendimize bile itiraf etmekten utandığımız duygularımızı, anılarımızı açığa vursaydık... dünyayı öylesine iğrenç bir koku kaplardı ki, soluk alamaz, boğulurduk. (s. 265)

Çoğunlukla insanın içinde hiç kimsenin bilmediği, istese bile kimseye açamadığı bir keder bulunduğu zamanlar görülür. (s. 280)

Temiz yürekli insanlar iyilik yapmak için kendilerine iyilik yapılmasını beklemezler Nelli. İhtiyacı olan kimselere seve seve yardım ederler. Dünyada iyi insanlar çoktur Nelli. Senin şanssızlığın, ihtiyacın olduğu zaman onlarla karşılaşmamanda. (s. 283)

Nataşa'nın bunları özellikle anlattığını, yarasını deşmekten tuhaf bir haz duyduğunu anlamıştım. Genellikle çok acı çekmiş insanlarda görülür bu. (s. 315)

Yarım saat sonra yağmur durup gene güneş çıktığında küçük odamın penceresini açtım. Temiz havayı hasta ciğerlerime çektim. Kalemi kaldırıp atmayı, işi gücü bırakıp Vasilyevski'de bizimkilere gitmeyi öyle istiyordu ki canım. Çok istiyordum ama, yendim bu isteğimi, gene kağıdın üzerine eğildim. Ne pahasına olursa olsun bitirmeliydim elimdeki işi! Yayınevi sahibi öyle buyurmuştu. Yoksa para vermezdi bana. Bekliyorlardı beni orada. Akşama serbest, rüzgar gibi özgür olacaktım. İki gün iki gece çalışarak uzun öykümün üç buçuk formasını yazmamın ödülü olacaktı bu akşam... (s. 344)

Ama bu arada rakip yayınevinin kalın dergisini de uzatmıştı bana. Derginin eleştiri sayfasında son romanım üzerine iki satırlık bir yazı vardı.

Baktım, "Kopyacı"nın yazısıydı bu: Yermesine yermiyordu beni, ama övmüyordu da. Gene de sevinmiştim. "Kopyacı" yapıtlarımın "ter koktuğu”nu söylüyordu. Yazılarımın, romanlarımın üzerinde öylesine sıkı çalışıyormuşum ki, insana bıkkınlık geliyormuş. (s. 345)

Sessizce dinliyordum onu. İnsanın tutkularının ne denli çeşitli, sınırsız olduğunu düşünüyordum kendi kendime. "Adam kazanacağı kadar para kazanmış, diye geçiriyordum içimden, ama yetmiyor ona bu, iyi bir edebiyatçının, yayıncının, eleştirmenin ününe erişmek istiyor." (s. 346)

- Kendini harcıyorsun Vanya, çok yoruyorsun kendini, böyle giderse sağlığını da yitireceksin. Bak. S... iki yılda bir uzun öykü yazıyor, hele N... on yılda ancak bir roman bitirdi. Ama yazdıkları nasıl, görüyorsun... oya gibi işlenmiş! En küçük bir savrukluk bulamazsın...
- Öyle ama onların paradan yana sıkıntıları yok. Zamanında yetiştirmek zorunda değiller romanı. Oysa ben posta beygiriyim! Saçma bunların hepsi! Boş ver Nataşa. (s. 348)

Ezilmiş ve Aşağılanmışlar
Dostoyevski
İletişim Yayınları

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kibrit-i Ahmer'in Peşinde

Râvi

Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti