Babamın Kitapları

Evet, kitaplar sessiz hazineler. Sessiz hazinelere sahip insanların ortak bir duygu dünyası ve bazı noktalarda da ortak kaderleri var. Luan Starova'nın Babamın Kitapları adlı eserini okurken bunları hissettim. 

* * *

Her yeni kitap, babamın ruhunda kesinlikle sevinçlerin en büyüğünü yaratıyordu. (s. 13)

Babamın satın aldığı her yeni kitaba annemin önce, sınırlı bir mekânda yaşadığımız, sonra da, ailenin bütçesinde kısıntıya sebep olduğu için kızmasının gerekçeleri tahmin edilebilir. (s. 13)

[Babamın en iyi dostu] K.ya göre Cennet'in kapısının bu dünyada, kitaplığının bir yerinde keşfedilmesi bir zorunluluktu hiç şüphesiz. Edindiği her yeni kitap, bundan dolayı kendi ailesi içinde yeni bir doğumun haber verilişinin yarattığı sevinç kadar derin bir sevinç veriyordu ona. (s. 29)

Gerçekte, varlığımızı belirleyecek sözcükler suskunluğa kök salıp orada gelişiyorlardı. Demek ki en sonunda suskunluktu sözlerimizin ağırlığının düzenleyicisi olarak beliren. (s. 36)

Ömrünün sonunda babamın bir dolu kitabı ve pek az dostu vardı. Gençliğindeyse dostları çok, kitapları pek azdı. (s. 42)

Zaten her birinin nabzı kendi kitaplarında atmıyor muydu? (s. 44)

K., mümkün olduğu kadar daha çok kitaba, dünyanın tüm kitaplarına sahip olmak isteğiyle yanıp tutuşuyor, babamsa kendisine hayatta rehberlik edebilecek ve ömür boyu tekrar tekrar okuyabileceği gerçekten değerli eserlere erişmeye can atıyordu sadece.

K., içine dalıp kaybolacağı, boğulacağı bir kitap cengelini yeğliyor; oysa babam, ne zaman devşirmek için yanına varsa her çiçeğin kendisini sunmaya hazır olduğu bir bahçe, bir limonluk hayal ediyordu. (s. 44-45)

Bu kaygı verici dönemlerde babam, genellikle insanlara bel bağlamaktansa kitaplarına bel bağlıyordu. (s. 49)

Bununla birlikte babam, hepimize dil sevgisini ve dil öğrenme arzusunu ; kendi dillerimizi ve yakın komşularımızın dillerini fakat aynı zamanda daha uzaklardaki müttefiklerimizin ya da dostlarımızın dillerini inceleme arzusunu her birimize aşılamaya çabaladı durup dinlenmeksizin. (s. 49)

Böylece kitaplar K. ile babamın birlikte paylaştıkları zamanın dilsiz tanıkları olarak kalıyorlardı. (s. 51)

Kendini kitaplar dünyasına bırakan babamın dostu [K.], sonunda gerçek dünyayı unutacak hale geliyordu. (s. 55)

Kitaplar K.'ya öylesine bir coşkunluk veriyordu ki yemeyi içmeyi unutuyordu neredeyse. Günde bir kez aldığı ezmeli sandviçi, edinmeyi uzan zamandan beri düşlediği yeni bir eserin sayfalarını karıştırırken dalgın dalgın çiğniyordu. Paris'teki yaşantısının sonuna kadar bu her gün böyle oldu. (s. 56)

Babamın hayatında bazı okumalar mutlu olaylardı, hakiki bayramlardı onun gözünde. Bundan dolayı, kendini bu tür ve yeri doldurulamaz bir eseri okumaya kaptırınca gizliden bir bayram sevinci bürürdü evdekileri.

Bu mutluluk, babamın kitaplığından ev halkına, oradan da evimizin önünden geçen yola ulaşmadan önce annemin bahçesine yayılırdı. Gerçekten bunlardan başka bayramlar yoktu babam için. 
[...]
Şüphesiz bunun içindir ki babam, çok değer verdiği bir kitabı okumaya hazırlanırken gençlik yıllarının İstanbul'unda satın aldığı için artık pek giyemediği bir elbiseye yakışan eprimiş eski bir kravatı, anlamını ancak kendisinin bildiği bir tören havası içinde boynuna takmayı hiç ihmal etmiyordu. Evet, böyle davranmasının sebebi o günün ona göre bayram günü olmasıydı. Kendi bayramıydı bu. (s. 57)

Babam, sonunda yatıştı ama kitaplığının kendi biricik ve son vatanı olduğu düşüncesi sarsılmaz bir inanca dönüştü onda. Hiçbir şey, hiç kimse onu bu inancından vazgeçiremedi. (s. 66)

Gerçekten yoksulların hayalleri sınır tanımaz ve onların hayalleri dünyanın her yerinde birbirine benzer. Evet, hayaller yoksul insanlar için anlatılamaz bir zenginlik oluşturur ve bu, muhtaç sığınmacılar için daha da doğrudur. (s. 70)

Okulda hangi yaygın yabancı dili öğrenmem gerektiğine karar verme vakti gelince daima kitaplarına gömülmüş babama Fransızca ya da İngilizce mi, yoksa Rusça ya da Almanca mi ya da her ikisini birden mi ve bu durumda hangilerini öğrensem daha iyi olur diye sordum. "Büyük bir sorun değil bu, sevgili oğlum" dedi. "Hangisi olsa olur, birçok dil yerine içlerinden birini öğrenmeye ver kendini ve en önemlisi de, onu gerektiği gibi öğrenmeye çalış. Herhangi bir dilin gizemlerine nüfuz et. Böylece bütün dillerin onları birbirine yakın kılan temellere dayandıklarını çünkü hepsinin bir tek ve aynı köksapın sürgünleri olduğunu kavrayacaksın.

Babam böyle dedi ve bu, sadece Fransızcayı seçmem ve diğer yabancı dilleri göz ardı etmem için yeterli oldu. (s. 75)

Somut bir yanıta dönüşmesi uzun zaman alacağı tahmin edilen soruları sessizce geçiştirmek ailemizde bir gelenekti. Derdi tazeleyecek sorular da sorulmazdı. 

Çünkü suskunluk, sefalet çeken ailelerde büyük bir zenginlik oluşturur. Evet, yaşadığımız yoksul hayata suskunluğun paha biçilemez bir değeri vardı gerçekten. (s. 92)

Hafta sonunun ılık akşamları boyunca hepimiz babamın evinde toplanmayı alışkanlık haline getirmiştik. Babam çoğu zaman elinde sayfalarını çevirdiği bir kitapla yatağına uzanmış olurdu. Ruhunun kanatları gibiydi bu sayfalar; sadece vaktiyle düşlemiş olduğu yolculuklara devam etmesini değil fakat annemin deyişiyle hayatın tadını daha uzun süre çıkarmasını da sağlıyordu. (s. 99)

Ruhunun büyük bir kısmı kitaplarına gömülüdür babamın. Göçmenlikti onun kaderi, bu açıdan bakıldığında doğduğu çevreden kopmuş insanlarda doğanın daha da belirgin kıldığı kişilik bölünmesini gerçekte kitaplardır dengeleyen ya da azaltan. Evet, babam kitaplarına duyduğu derin bağlılığın biz çocuklarına da aşılama mutluluğunu yaşadı. Bunun içindir ki onun kitaplığı hayatta en büyük rehberimiz oldu. Çünkü tüm hayatı kapsıyordu oradaki ciltler. Babama göre eğer hayat, Cennetle Araf arasında bir geçit demektiyse, onun gözünde kitaplar ve okuma da Cennet'te yaşamak demekti. (s. 117)

Bununla birlikte biliyordu ki hakiki cesaretin kaynağı, gerçekleri kavrama yetisidir çünkü hayat, her şeyden önce ona bunu öğretmişti. (s. 130)

Babamın anlattığı İstanbul, belki de onun kitaplarının sayfalarının derininde yaşamaya devam ediyordu. (s. 155)

Ömrümüz sona erdiğinde asla okumadığımız kitapların sayfalarında bizden ne kalabilir ki zaten? (s. 163)

Babamın kutsal nesnelere yaklaşımı neyse kitaplarına yaklaşımı da oydu. Bu anlayışından ötürü kitaplığındaki kitapları, ancak açıp okuyacaklarına emin olduğu okurlara ödünç veriyordu ve bundan dolayı bu ciltlerin geri verilip verilmeyeceğini bilmeyi çoğunlukla umursamıyordu artık. Zaten bu eserlerin genellikle geri verilmiş olduğu da bir gerçektir. (s. 172)

Babamın Kitapları
Luan Starova

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kibrit-i Ahmer'in Peşinde

Râvi

Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti