Tasavvufa Giriş
Hayatın manasını düşünmeden yaşamaya kodlanan modern insanın anlamsızlığı, gayesizliği bazı çıkar çevrelerinin istediği bir müşteri tipini meydana getirdi. Maneviyatı merkeze alan insan, modern-kapitalist tüketim anlayışı çarkının içine âdeta bir çivi sokar. Maneviyat, tüketim çarkına girmeyen bir insan modeli çıkarır ortaya. Hayatın anlamını nesnelerde değil kendisinde arayan insanlardır bunlar. Kendisine asli ve değişmez olanın zevki tattırılmadığı sürece insan, bozulan ve her gün değişen şeylere bağımlılığını arttıran bu çark içerisinde öğütülmeye devam etmektedir. Psikolojik olarak sıkıntıdadır çağdaş insan. "Kalpleri ancak O'nu anmak tatmin eder" yasası durmadan çiğnenmektedir çünkü. Modern insana, sahip olduğu şeyle anlam veriliyor; "Sen, neye sahipsen osun" deniliyor. Oysa geleneksel anlamda kişiyi insan yapan, sahip olduğu bilgilerle ne kadar tekâmül ettiğidir, neyin peşinde olduğudur. Mevlâna "Ne arıyorsan osun sen" der. (s. 10)
Allah’ın isimlerinin bize bildirileni doksan dokuz, bildirilmeyeni ise sınırsızdır. Mahlukatın üzerinde bunların tecellileri farklı farklıdır. Allah’ın tüm isimlerinin üzerinde tecelli ettiği varlık eşrefi mahlukat olan insandır. (s. 32)
Salâvat getirmenin metafizik yönünü anlatıyoruz ama sosyolojik yönü de güzeldir. Anadolu’da bazı esnafın “salâvat günü” olurdu. Sözgelimi ben bir manavım, bir günü salâvat günü yapıp kendi kendime diyorum ki: "Bugün dükkânımda alışveriş bedava, alışveriş için gelen kimseden tek bir şey isteyeceğim, sadece dükkânımda bir salâvat getirsin, Peygamber benim dükkânımda anılsın, inşaallah dükkânıma bereket gelir, aileme feyz getirir." (s. 61-62)
İnsanoğlunun biyolojik babası da bir nebidir. İster ateist ister teist olun, hangi dini izlerseniz izleyin bir nebinin çocuğusunuz. İnsan saklı bir kategoriden gelmiyor. İnsanoğlu, peygamber çocuğudur. Dolayısıyla Adem'in çocuğu olman, sende ilm-i nübüvveti anlama kapasitesinin de olduğunu gösterir. "Ben bilmem" diyemezsiniz; bu sır bizde doğuştan vardır. (s. 79)
[İbn Arabi anlatıyor:] "Kendisine bağlandığım ilk şeyhim bana ihtiyaçlarımı söyledi ve şu soruyu sordu: Allah yoluna gitmeye gerçekten hazır mısın?" Tasavvuf ehline sorulan ilk soru budur. Bu iş gerçekten içten gelerek ağlamayı gerektirir. Bunun üzerine bana "Kapını kapatır, bütün sevap bağlarından sıyrılır ve O'nun karşısında oturursan, o zaman Allah seninle konuşur" dedi. (s. 101-102)
Sufiler çok seyahat ederler. Böylece “ötekiler”e dair ön yargılar atılmış olur. Bütünlüğe ulaşmanın önemli bir yoludur seyahat. (s. 102)
Yunus Emre'nin birçok yerde makamı olduğu iddia edilir. Sarı Saltuk Baba'nın yedi yerde mezarı olduğu iddia edilir. Yunus Emre'nin divanında söylediği gibi âşıkların memleketi Huda'dır. (s. 110)
Maddeye hayatımızda metafizik bir yer açarsak, onu kaybettiğimizde tam bir yıkım yaşarız. (s. 131)
Nadanı terk etmedin yârânı arzularsın
Hayvanı sen geçmedin insanı arzularsın
Nadanı terk etmedin... Dân, dâne, daniş kelimeleri Farsçadan Osmanlıcaya geçmiştir. Bilmek demektir. Osmanlıda bilen adama daniş derlerdi. Bugün hala Farsça'da bilim yapılan yere danişgah denir. Üniversitelere de danişgah denir. Kelimenin basina "na" geldiğinde bu o kelimeye olumsuzluk anlamı verir. Buradaki bilmeyen, irfanı bilmeyendir. Başka türlü bilgilere sahip olsa da irfan bilgisi yoksa sufilere göre o kişi hala nadandır. Onun için Niyazî-i Mısrî nadanı terk etmedin yaranı arzularsın, diyor. Kişi bilgisiz, Hakk'ı müşahede etmemiş ve O'nu tanımayan kişilerden yüzünü çevirmemişse, hala onlarla düşüp kalkıyor, çalışmalarında onları rehber ediniyorsa, sonra da hala ben yaranı, yani dostu, sevgiliyi istiyorum diyorsa; burada bir mantıksızlık, usulsüzlük vardır, der Niyazî-i Mısrî. Bu sufilere göre önemli bir çelişkidir. "Vusulsüzlüğümüz usulsüzlüğünıüzdendir" derler o yüzden. (s. 140)
Sufi psikologlara göre bütün psikolojik mutsuzluklann kökeni ontolojik kaymalardır. O'nu aramak gerekir, hatta tasavvufa göre önemli olan arayarak yol üzerinde olınaktır. Varırsın varamazsın, bulursun bulamazsın bu o kadar önemli değildir. Örnek olarak karıncanın hac hikayesi verilebilir: Karıncaya sorarlar: "Nereye gidiyorsun?" Der ki: "Hacca." "Varamazsın ki..." diye gülerler. O ise aldırmaz. "Olsun yoldayım ya..." der. Belki yolda sadece bir yıl, belki otuz yıl, belki de bir ömür geçireceksin. Önemli olan kendine hedef belirleyip yola koyulmaktır. Yola koyulmak hayatının anlam bulmasıdır. Modern insanın yaşadığı gibi anlamsız bir hayat ise kişiyi sahte değerlerin ikamesine götürür. Parıltılı ışıklar, her türlü maddi zenginlik sahtedir. Ses bir büyüdür. Bütün ses sanatçıları bu manada iyi büyücülerdir. Görüntü, imaj ise en büyük büyüdür, eğer sadece buna takılırsanız. (s. 144)
Tasavvufa Giriş
Mahmud Erol Kılıç
Yorumlar