Sufilerin Sırları (Velednâme)

​Hz. Mevlana'nın oğlu Sultan Veled Hz.lerinin Velednâme isimli mesnevisi. Başucu kitaplarımdan biri oldu. Mesnevi'nin nefesini bu kitapta da buldum. 

Gök ve yer bir gün sona erecek. Eğer hızlı koşan bir atın varsa, koştur çabuk o sona doğru! Çünkü bu cihan geçici bir ikametgâh, eğreti bir konaktır, öte âlem ise ruhlarımızın sarayıdır. (s. 22)


İnsan, bir kere annesinden, ikinci kere de kendi bedeninden ve kendi varlığından doğmalıdır! Vücut, bir yumurtaya benzer. İnsanın özü, o yumurtanın içinde, aşkın sıcaklığıyla, bir kuş olmalıdır! O zaman bedeninden kurtulacak ve mekânın ötesindeki ebedi ruh âlemine kanat açacaktır. Eğer iman kuşu, onun varlığından doğmazsa, bir düşüğe (düşük cenine) benzer o. Çünkü bu dünyada kör olan, ahirette de kör olur. (s. 23)

Öte âlem sonsuz nurlar ve sevinçlerle, bu âlem ise geçici karanlıklar ve ıstıraplarla doludur. (s. 26) 

Allah güzeldir ve O güzelliğe tecelli eder. O'na layık olan sadece hayırdır, iyiliktir. Şüphesiz ki iyi iyiye doğru gider, kötü de kötünün yanında kalır. Temizler temizlere, murdarlar da kendi benzerlerine giderler. Her cins kendi cinsini doğurur, bir cins bir başka cinsten doğup gelemez. Arayan biri kendi cinsini bulduğunda, dilsizse dili açılır. (s. 27)

Parçalar bütünle birleşir. Nitekim cennetin parçası cennete, cehennemin parçası da cehenneme yol alır. (s. 31)

Yüz sene boyu yorumlayıp açıklasam, yine de bütün bu şeyler sana net ve berrak hale gelmez. Deniz, bir ibriğin emziğinden nasıl sığdırılabilir? Okyanus, bir kayığa nasıl aldırılabilir? Harfler, sesler ve dil, ibriğin emziği gibidir, bunlarla o aşk okyanusu nasıl gösterilebilir ki? (s. 34)

Öyleyse Onu arayışta niçin hüzünlenesin? Senin aradığın O, zaten sana refakat etmekte. (s. 41)

* * *

Ölüm meleği kişinin teninden canını çıkarıp almaya geldiğinde, o kişi gaflette olan (Allah yolunda gitmeyip nefsinin arzularını yerine getiren) biriyse, o meleğin kahır ve gazabına maruz kalır. Önceden akıllıca davranıp tedbirini alan kimse ise, lütuf ve iyi muameleyle karşılaşır. 

Ölüm meleği bir melek olduğuna göre, o senin dostun olması için sen de onun gibi ol! Melekler gibi Allah'a itaati ve ibadeti seç, kaygısız durma, namaza, niyaza yönel! Çünkü meleklerin yapıp ettiklerine alışırsan, Azrail sana geldiğinde,sen ölmezsin, tam aksine onun sayesinde senin ruhun huzur ve rahata erer. O senin evini içine girince, gücün kuvvetin artar. Su suyla çoğalıp coşar, o coşma ise hem güç, hem de ahenk olur.

Elbette her cins kendi cinsine yardım eder. Çok sayıda olsalar da, sen bütün cinsleri bir olarak gör!

Sen o melek niteliklerine bir kavuşsan, bir kavuşabilsen, yerin en derinliklerinden göğün en yücelerine doğru kanat çırparsın!

Ölüm, içi dışı hile hurda dolu olan kişi için söz konusudur: o kişinin elbiselerinin altında gizli bir şeytan vardır.

Melekle şeytan birbirine düşman varlıklardır; yaratılışları gereği biri diğeriyle savaş hâlindedir.

Sana gelince, bırak şeytanlığı da, kendi cinsin içinde daha büyük olmak için, melekleș! O zaman ölüm meleği senin dostun olur ve her hal ve şartta senin dert ve kederlerini paylaşır.

Melekleşmezsen, mağlup olursun, Allah'la bir ve beraber olmaktan uzak kalırsın. Çünkü melek, her bir kişiye bir başka türlü davranır. Birisi için sudur, diğeri için kan; her bir kimseye o kişi neye lâyıksa, o şekilde görünür. Ahlâkı nâhoş ve aşağılık olana yazıklar olsun!

Ölüm meleği bir aynadır, bunu aklından çıkarma! Sen ona tam da kendi yüzüne bakar gibi bak! O bazılarına huri gibi gözükür, bazılarına ise şeytan gibi. Kimi için şefkat ve dostlukla dolu biri olur, kimi içinse Zülfikâr (Hz. Ali'nin keskin kılıcı) kesilir. Birine anasıymış, babasıymış gibi davranır, diğerine ateş dolu cehennem olup çıkar. (s. 66-67)

* * *

Ölüm, kesinlikle insanla aynı türdendir. Veli için bir lütuf, düşman içinse bir hınçtır o.

Ölüm, aynanın tıpatıp benzeridir. İyi veya kötü her kimse onda kendi yüzünü seyreder.

Senin ölümden duyduğun korku, aslında ölümden değil, bizzat kendindendir, bunu bilesin! Çirkin olan senin yüzündür, ölümün yüzü değil. (s. 69)

* * *

Hakiki erlerin bilgisi, akan su misalidir; akla ve gönle hayat bahşeder. Bilgi ve hikmet onların canlarından coşup taşar, çünkü onlar şarabı kadehsiz içerler. (s. 128)

Kulluğun sırrının ne olduğuna gelince, bil ki o, zindana benzeyen şu dünyadan kurtulmandır. Yüzünü Allah'a döndürmendir. Fânî dünyadan yakanı kurtarmandır. Bütünüyle Allah'a gitmen ve bu taraftan uzaklaşmandır. Allah ile dopdolu, kendi varlığındansa bomboş olmandır. (s. 134)

Bil ki ruhun definesi, bedenin zahmet ve ıstırapları altına gizlenmiştir. Maden ocağının zahmet ve sıkıntılarına katlanmadan gümüşü nasıl bulursun? Orucun, namazın, haccın ve zekâtın sırrı, işte senin o uğurda gösterdiğin çabalardır. Hadi, onları hakkıyla yap! Senin mükâfatın, çektiğin eziyetler ölçüsünde olacak, gayretin ne kadar büyükse, definen de bir o kadar büyük olacaktır! (s. 138)

Sevgili'ye duyulan aşk, murdarlıkları temizler, değersiz bakırı altına dönüştürür. (s. 149) 

Bu dünyanın sevinçleri ve kederleri bir rüya gibidir, onlar su sanılan serabı andırır. (s. 158)

Gaflet uykusu, tabii uykudan daha derindir; biri okyanus, diğeri su damlası gibidir. Normal uykudan insan bir gürültüyle uyanır, fakat binlerce gürültü onu gaflet uykusundan uyandıramaz! (s. 158)

Peygamberler boğazlarını yırtarcasına bağırmaktan bitkin düştüler! Taşlar bile onların çığlıklarından perişan oldular! Onların onca haykırışlarının gafiller üzerinde hiçbir etkisi olmadı! O feryatları duymadılar bile! (s. 158)

Ey merhamet eden, en zavallısından en kudretlisine kadar keremiyle herkesin Rehberi olan! Sen bize acıyarak baktığında, bizim bütün kirlerimiz arınır. (s. 160)

Bu dünya ruhların mekânı değil, onların mekânı mekân ötesidir, mekânsızlıktır. Bu dünya bedenlerin otağıdır, ruhlarımızın otağı ise cennettir. (s. 162)

* * *

Taşın yakut olup çıktığını gördüğümüz o dönüşüm, içten içe olur. Taş olgunlaşır, fakat onu sonunda cevher yapan o görülmez gelişmedir. Bu duruma gelmek ve değer kazanmak için o taş uzun bir yol katetmiştir. Onun değeri işte yaptığı o hareketten ileri gelir, hareketsiz durmasından değil. Çünkü sen hareketsiz kalırsan, kaybeden olursun.

Nitekim Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellem buyurmuşlardır: Bu dünyada kim iki gününü aynı hâlde geçirirse, o kişi șu cihan pazarında büyük kayba uğrar da sonunda ağlayıp sızlar! (s. 166)

* * *

Senin yapıp ettiklerin senin cennetindir, bunu iyi bil! Cennet senden doğar! Sen ancak saflığın, içtenliğin, hakkaniyetin sayesinde şu bedenini cennete iletebileceksin! (s. 176)

* * *

Ölümü sen ebedi hayat, velilerin nefeslerini de dua olarak gör! Onlar ölümü bir an bile fark etmezler, çünkü onlar ölümü ilk defa tadıyor değillerdir ki! Onlar şu fâni alemde defalarca ölmüşler, öte ålemde yüzlerce hayatı yaşamışlardır. Has ölüm esaretten kurtuluştur; Sevgili ile buluşmadır ve bütün arzuların gerçekleşmesidir.

İleriyi gören kişi bilir ki ölüm, ikametgâh değişikliğidir. Bir evden öbürüne, geçici dünyadan kalıcı dünyaya gidiştir. Her varlığın aslı olan, sarhoşluğu hiçbir uyuşukluğa yol açmayan bir cihana göçüştür. Orada onlar her an, kendilerine layık dostların eşliğinde yeni bir åleme davet edilirler. Orada ne uyku vardır, ne uyanıklık, ne sarhoşluk vardır ne ayıklık, ne sağlık vardır ne hastalık. Gece ve gündüz, ay ve yıl, zıt ve aynı, sol sağ. yukarı aşağı, ön arka, boş dolu da söz konusu değildir.

Oradan niçin uzak kaldığını ve Sevgilinin senin gözlerine neden perdeli olduğunu bilir misin? Senin bedenin sana engel oldu da ondan! Sen işte bu yüzden O'nu aramıyorsun! Dikkat et senin küçük bir meylin, senin için büyük bir perde olabilir, bir zerre güneşi gizleyebilir. (s. 178-179)

* * *

Şu can Yusuf'a benziyor, bu bedense kuyuya. Yarabbi, ah! Bu kuyuda kalakaldım ben. (s. 193)

Adem aleyhisselâmdan beri dünyada kural tanımaz ahlaksız insanlar olagelmiştir. Onlardan kaçınmak gerek, çünkü onlar cahil, kibirli ve de küstahtırlar. Onlar bizzat kendilerine aşıktırlar, o yüzden hepsi de cehenneme doğru yol alırlar. (s. 199)

* * *

Bir kral bir çocuğa bir at sürüsü armağan etse, çocuk ne gibi bir hediye aldığını kavrayamadığından, bundan pek memnun olmaz. Fakat büyüdüğünde ve tecrübe kazandığında, onun değerini anlar ve kralın bu cömertliği kendisini mutlu eder. Hâlbuki çocukken bu armağanın kadrini bilmemiş ve hatta ondan korkuya kapılmıştı. O zaman kendisine küçük bir kuş verilseydi, zevkten coşar ve bunu çok severdi. Çünkü onun gözüne o kuş, iki yüz at sürüsünden daha değerli görünürdü. 

İlâhi aşkın nurundan habersiz olanı, sen adam olarak görme! Bu benzersiz armağanın ne olduğunu bilmeyen cahil bir çocuk olarak gör onu! Ebediyet devletini bırakıyor da canını şu toprağa adıyor! Nedir şu toprak, nedir? Dinle ve anla, eğer inançsızlar gibi uykuda değilsen! (s. 201)

* * *

Gayretle yer gök olabilir, çabayla şeytan melek olabilir! Öyleyse kendinden umut kesme! Salkımsöğütsen, meyve ağacı olabilirsin! Ekmek cansız bir şey olmasına rağmen, baksana insana nasıl hayatta kalma gücü veriyor! Bedenin gıdası olunca, onun cansızlığı gidip canlı kesiliyor! Madem varlık yokluktan geliyor, niçin kendi varlığına kapanıp kalasın? Niçin hep "Ben" ve "Kendim" sözlerini edip duruyorsun? Mükemmel varlık olmak için sen kendini yok et! (s. 207)

Kendi varlığımdan vazgeçince, ne kıyısı, ne sonu, ne içi, ne dışı olan sınırsız bir okyanusa döndüm. (s. 210)

Allah yolunda dosdoğru davranan kimse, şerri hayra dönüştürür. (s. 217)

Bilir misin Allah insanı yarattıktan sonra ona niçin meleklerden daha fazla değer verdi? Çünkü insan, bütün engellere rağmen Allah'a koşar da ondan. (s. 219)

Sen pisliklerinden arındığında, aşk denizinde kayıksız yol alırsın. Allah güzeldir ve güzelliği sever, O'nun asıl sevdiği senin derûni hâlindir. (s. 226)

Cehennem sefillerin yatağı, cennetse müminlerin otağıdır. (s. 227)

Kin ve kayırıcılık, adaleti ve hakkaniyeti ortadan kaldırır. Hz. Yusuf'un meziyetleri işte bu yüzden kardeşleri tarafından görünüp bilinmedi. Herkesçe görünüp bilinmesine rağmen, onun güzelliği bile onlara görünmedi. Öylesi bir güzellik, onlara bir kurt gibi göründü, çünkü gözleri garezle doluydu. (s. 242)

Cihan O'ndan uzakta değil. Sen hiç kokunun gül bahçesinden ayrı olacağını kabul edebilir misin? Fakat koklama duyusundan mahrum olan, kokunun farkına varmaz, dere yatağının akan sudan haberi olmadığı gibi. (s. 243)

O hançerden maksat, zandır. Çünkü zan, her zaman başkasına karşı çekilen bir silâhtır. Çünkü dilin açtığı yara, mızrağın açtığı yara gibidir, hatta belki de ondan daha ağırdır. Çünkü mızrak vücuda saplanır, fakat söz ruhu yaralar. Bununla kıyaslandığında öteki yara, yara bile sayılmaz. (s. 246)

Sizler ilâhi nurdan var edildiniz! Toprağa böyle hapsolmanız hiç size yaraşır mi? (s. 260)

Akıl bu dünyanın mimarıdır, aşksa bu pazarın yıkıcısıdır. Akıl perdelerin sayısını artırır, aşk perdelerin ötesine dalar. Akıl üstad olmak hevesindedir, aşksa talebe olma arzusu taşır. (s. 299)

Günlerin her ne kadar sayılıysa da, eğer sen onları Allah için feda edersen, onlar sayısız ve sonsuz hale gelirler. (s. 344)

* * *

İnsan, sırf meslek için yaratılmadı, Allah’a ibadet etsin
diye var edildi. Nitekim Yüce Allah buyurur: “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım”Burada Bana ibadet etmeyen, ibadetini öteki dünyada yapacak! Sürekli Bana yalvarıp yakarması için cehennem onun ibadet yeri olacak!

Onlar bu dünyada vazifelerini yerine getirmedikleri, kulluklarını yapmadıkları için, onu âhirette yapmaya mecbur kalacaklar. İnançsızların camisi, cehennem olacak! Orada sürekli "Yârabbi!" diyecekler. Böylece burada yapmaları gereken șeyi orada yerine getirmeye çalışacaklar. Burada kulluklarını kolayca ve rahatça yapabilirlerdi, fakat cehennemde onu asırlar boyu bile telâfi edemeyecekler.

Sen vazifelerini şu andan itibaren yap, eğer akıllıysan; yarını bekleme! (s. 345)

* * *

Balığın karnında sürekli Allah'ı zikrederek yakaran Hz. Yunus gibi ol! Çünkü Hz. Yunus o tehlikeyi zikirle atlattı.

Senin ruhun Hz. Yunus'a benzer, bedeninse balığa. Yunus aleyhisselâm gibi seni de kurtarması için, Allah'a durmadan yalvarıp yakar! Eğer Allah'ı anmayı, O'nu zikretmeyi unutursan, balığın karnında erir gidersin! Ömrünü heba eder de, sonra kalkar "Eyvah! Fırsatı kaçırdım, artık ok da yaydan çıkmış" der durursun. (s. 379)

* * *

Bir adama babasından çok büyük bir miras kaldı. Adam o mirası saçıp savurdu ve sonunda yoksul ve perişan hâle geldi. İnleyip sızlayarak durmadan Allah’a kendisine zahmetsizce bir define buldurmasını niyaz ediyordu. Bir gece rüyasında kendisine "Mısır’a git!" denildi ve ona gideceği adres ve aradığı şeyin bulunduğu yer gösterildi. Bağdat'tan Mısır'a define bulma umuduyla gitti. Yoksul ve sefil, yemek için bir parça ekmeği bile bulunmayan bir çaresizlikle oraya vardı. 

Dilenmekten de utanıyordu, fakat açlıktan duramaz hâle gelince, geceleyin yiyecek bir şeyler bulma umuduyla sokağa çıktı.

Dışarıya henüz birkaç adım atmıştı ki bir polis onu yakaladı, hem vuruyor hem soruyordu: Kimsin sen? Geceleyin sokakta işin ne? 

Adam da ona şöyle dedi: Allah aşkına bırak da sana sırrımı söyleyeyim! Polis ona dayak atmayı bıraktı, o da hikâyesini ona baştan sona anlattı.

Polis onu dinledikten sonra dedi ki: Bir rüyadan hareketle böyle uzun bir yolculuğa çıktığına göre, sen ahmağın tekisin! Ben de belki bin kere rüyamda Bağdat’ta, falan semt, falan sokak, falan evde bir define olduğunu gördüm, ama ben o rüyaya hiç mi hiç inanmadım! 

Adam polisin söylediği adresi duyunca, o definenin bulunduğu yerin neresi olduğunu öğrendi. Kendi kendine şöyle dedi: Demek o define tam da benim kendi evimdeymiş! Fakat ben onu ahmakçasına dünyanın her yerinden arayıp duruyormuşum.

Bunun üzerine Bağdat'a döndü ve evindeki o defineyi buldu. Görünüşte onun o seyahati yararsızsa da, gerçekte son derece faydalıydı. Çünkü kendi şehrinden kalkıp da bu yolculuğa çıkmasaydı, definenin nerde olduğunu asla bilemeyecekti. Güçlüklere katlandı, ama muradına da erdi.

Hazineye çaba gösterdikten sonra kavuşulur. Oruç, namaz, zekât, hac gibi zahmetlere katlandıktan sonra insan kendi derûnundaki defineye sahip olur. Senin definen de, senin evinde bulunuyor. Fakat sen onu ciddiyetle aramadın. Neden onu her yerde arayıp duruyor da, hiç kendine bakmıyorsun?

Senin bedenin evdir, define de ilâhî nurdur. O nuru sen bizzat kendinde ara! (s. 380-381)

​​
Sufilerin Sırları (Velednâme)
Sultan Veled
Sufi Kitap

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kibrit-i Ahmer'in Peşinde

Râvi

Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti