Claude Addas, İbn Arabî ve tasavvuf düşüncesi içindeki yeri üzerine çalışmalarıyla tanınan Michel Chodkiewicz’in kızıdır. Aynı konu etrafında makaleleri ve “Kitabu Nesebi’l-Hırka” metninin tahkikli neşri gibi çalışmaları bulunan yazarın başlıca eseri, tercümesini sunmakta olduğumuz İbn Arabî biyografisidir. Halen sahasındaki en önemli müracaat kaynağını teşkil eden eser İngilizce ve İspanyolca gibi çeşitli dillere de çevrilmiştir. (Gelenek Yayınları) Kibrit-i ahmer, gümüşü altına çevirebilen maddeyi ifade eden simya ıstılahıdır. İbn Arabi Et-Tedbiratu’l-İlahiyyede tabiri bu manada kullanmıştır. Tasavvuf ıstılahında, tabir sık sık velinin ulaştığı yüksek dercenin kemaline işaret için kullanılır. İbn Arabi de talebeleri tarafından kibrit-i ahmer olarak nitelendirilmektedir. Nitekim Şarani, Futuhat müellifinin irfanını açıklamak üzere kaleme aldığı eserlerinden birine bu ismi vermiştir: El-Kibritu’l-Ahmer fi Beyani Ulumi’ş-Şeyhi’l-Ekber. (s. 143) * * * İbn Arabi'nin tev...
Ravi isimli eser bir muhaddisin hadis derleme sürecindeki yolculuğunu bir kurgu üzerinden roman şeklinde anlatımı. Bir ilim yolcusunun Semerkant’tan başlayıp Buhara’ya, Merv’e, Basra’ya, Rey’e, Haremeyn’e ve daha nice merkeze uğrayarak kâh ferahlık kâh meşakkat içerisinde geçen rihlesi ve tek tanığı kendi derlediği risale hacmindeki bir günce. Kitabı hem tavsiye hem de hediye eden sevgili Ömer İhsan kardeşime de ne kadar teşekkür etsem azdır. Hadis geleneğinin oluşma sürecini anlamak isteyenler için fevkalade güzel bir eser. Bu gönderinin en alt kısmına Muhammed Enes Topgül hocanın eseri hangi saikle kaleme aldığını anlatan videoyu da ekliyorum. Eğer benim gibi hadis geleneğinin oluşma sürecine dair bilgi birikiminiz yok ise, öneri olarak daha geniş çerçevenin anlaşılması açısından önce Sezai Engin hocanın Muhaddis isimli kitabını okuyabilirsiniz. Bir hadisin imla süreci nasıl oluyor buna dair kitaptan bir alıntıyı da paylaşıyorum: Hoca yine kârî talebesine kısa bir aşır ok...
İslâm hükümdarları, ahireti dünyaya tercih ediyor, servet ve hazine peşinde koşmuyor, dirayetli davranıyor, takvadan ve dürüstlükten ayrılmıyorlardı. Bu sayede İslâm medeniyeti husule geliyor, diğer medeniyetlerden üstün bir noktaya taşınıyordu. Allah'ın istediği gibi düzgün bir dinî hayatın devlet yönetimi ile bu denli uyumlu olduğu daha önce yaşanmış bir şey değildi. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.), peygamberlik mucizesiyle insanların özüne ulaşmış ve oradaki iman ateşini alevlendirmişti. Bu canlanmayla, bu insanlardaki en üstün vasıflar harekete geçmiş, insanlığı tarihinin en ileri noktasına taşımış, en mükemmel saadeti yaşatmışlardı. Cahiliye devri kısa zamanda tarihe gömülmüş, cehaletin ve körleşmenin getirdiği buhranı sıyırıp atmıştı. Allah'ın izniyle onun yolunda olarak muhteşem bir çağ başlatmışlardı. Bu benzersiz çağ, İslâm'ın çağıydı. (s. 116) İbn Haldûn'un bu konuda şöyle bir sözü bulunmaktadır: "Ne garip bir tecellidir ki Müslüman milletlerde, gerek...
Yorumlar