Bir Muhammedi Aşık Hz. Mevlana

Muhabbet; ölçüsü, tartısı, terazisi, kantarı olmayan bambaşka bir gıdâdır. Çünkü muhabbet; sebeb-i hilkat-i alem, yani alemin yaratılış sebebi ve mefhar-i benî Adem, yani bütün Ademoğullarının iftihar kaynağı olan Resûl-i Kibriya’nın (s.a.v.) en çok gösterdiği, yaşadığı, yaşatılmasını istediği unsurdur. Hz. Peygamberi sevmek, O'na hürmet etmek, O'nu baş üstünde tutmak doğru anlaşılamamış; baş üstünde tutalım derken hayatın dışına itilmiştir.


Hâlbuki Enfal Sûresi'nin 33. âyetindeki "Ve mâ kânallahu li yuazzibehum ve ente fihim" ifadesinde "ve ente fihim" yani "sen onların içinde olduğun müddetçe" sözü çok önemlidir. "İçinde olmak" demek, sadece toplum hayatında beraber olmak değil; inanın içinde, derûnunda, Peygamberle birlikte yaşaması demektir. Ve elhamdülillah, kıyâmete kadar Peygamber’i içinde yaşatan insanlar vardır ve var olacaktır. (s. 47)


Bazen böyle büyük veliler, ellerinin tersiyle dünyayı arkaya itip iftitah tekbiri aldılar mıydı, önlerindeki mâsivâ perdesi kalkar, hakikatleri müşâhede ederler. Ona da beşer tâkâtiyle dayanmak mümkün değildir. Hz. Mevlânâ ömründe hiç namaz kıldırmamıştır. Kılmamıştır demiyorum, dikkat buyurulsun, kıldırmamıştır. Ne zaman imâmete geçip namaz kıldırmaya teşebbüs etse, iftitah tekbirini alıyor, düşüyor bayılıyor. Bir, üç, beş, on... Bir daha tesebbüs etmiyor. Bu sebepten dolayı, Mevlevi tekkelerinde Mevlevi şeyhi namaz kıldırmaz. Ayrıca vazifeli bir imam dede vardır. İmam dede mihrâba geçer, şeyh efendi onun arkasında namaza durur. Bu gelenek, bu hâdisenin gelenekleşmiş hâlidir. (s. 57)


Hz. Mevlânâ'nın en büyük eseri evvel emirde oğlu Sultan Veled'dir. Yazdığı kitaplardan daha büyüktür Sultan Veled. Hz. Mevlâna’nın kurduğu yol, yani Mevlevilik dahi yazdığı kitaplardan daha büyüktür. (s. 79)


Hz. Mevlânâ, zayıf, uzunca boylu, avurtları göçük k, elmacık kemikleri çıkık, gözleri hafif çekik; atmış yaşlarında beyazı başlayan, açık kumral, seyrek sakallı, sarı benizli, çok hakim (hikmetli ve heybetli) bir zat. Hatta bir gün sohbet sırasında “Allah âşıkları sarı benizli olur" diye bir söz sarf etmiş. 


Aradan birkaç gün geçmiş oğlu Sultan Veled Hazretleri, suratı bir karış, geziyor. 


Demiş ki, "Oğlum ne oluyor, iki gündür farklısın!" 


O da demiş ki, "Babacığım, benim suratım kıpkırmızı!”


“Ah oğlum!” demiş, “Niye üzülüyorsun? Allah’ı sevenler sarı benizli olurlar, Allah’ın sevdikleri kırmızı benizli olurlar!” (s. 91-92)


Siyâsilerimizden çoğumuz memnun değiliz değil mi? Ve ne yapıyoruz, tenkit ediyoruz, yanlış yaptılar diyoruz. Daha ileri giderek sövüyoruz. Ama Peygamber Efendimiz ne buyuruyor? "İdarecilerinizde bir yanlışlık gördüğünüz zaman, sizde mutlaka mevcut olan şahsi bir yanlışınızı düzeltin, onlar hakkında hayır duâda bulunun!" Bak, Hz. Peygamber'in formülüne; bak, bizim yaptığımıza. Onların bir hatasını gördüğünüz zaman kendi hatanızı düzeltin. Yapıyor muyuz böyle bir şey? Yapmıyoruz. (s. 96)


Ahmed Eflaki’nin kitabından bir alıntı aktarayım. Hz. Mevlânâ'nın aynı zamanda dünürü, yani gelininin babası olan Selahaddîn-i Zerkubi-i Konevi anlatıyor: "Bir kış gecesi odasında Hz. Pirle sohbet ediyorduk. Allah ve Resulullah aşkından bahsederken öyle bir hararet, öyle bir iç yangını geçirdi ki Hz. Pir, kapıyı açtı, dışarı çıktı, serinlemek için. Gitti gelmez, uçtu konmaz. Bekledim, bekledim gelmedi.


Kapıyı araladım, baktım; namaza durmuş. Namaz kılıyor. Şimdi biter namazı, gelir diye biraz daha bekledim. Yine gelmeyince çıktım dışarıya, baktım; secdede. Şimdi kalkar secdeden diye bekledim; kalkmıyor, hâlâ secdede duruyor. Eğildim baktım, ona bir hâl mi oldu acaba, kalp krizi mi geçirdi, öylece kaldı diye. Eğildim baktım; ellerinin arasında başı, mübârek dudakları oynuyor. Ya zikirde, ya duâda. Ağlamış. Gözyaşı, o soguğun tesiriyle gözü ile tahta arasında buz tutmuş. Kendinde değil. Ağzı çalışıyor ama şuurunda değil. Eğer kaldırmaya çalışsam o buz parçası yanağındaki deriyi alacak, rencide edecek. Hohlaya hohlaya buzu erittim. Sonra kucakladım, zorla aldım içeriye götürdüm. Soğuktan iyice hasta olmasın diye." (s. 109)


Hz. Sultan Veled Efendimizi "Senin kitaplarında hem babanın söylediklerinin ve hem de kendi söylediklerinin tekrarları var.” diye eleştirmişler.


Hz. Sultan Veled "Günde üç öğün yemek tekrar olmuyor da hakikatleri bir daha okumak veya dinlemek niye tekrarlamak olarak algılanıyor?" buyurmuşlardır. (s. 139)

Bir Muhammedî Âşık Hz. Mevlânâ

Ö. Tuğrul İnançer

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kibrit-i Ahmer'in Peşinde

Râvi

Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti