Sürünün İçinde - Dijital Dünyaya Bakışlar
McLuhan için homo electronicus bir kitle insanıdır: "Kitle insanı yer kürenin elektronik bir yerlisi ve aynı anda bütün diğer insanlarla bağlantı içinde, sanki küresel bir stadyumda bir izleyici gibidir. Bir stadyum dolusu insanın içinde insan nasıl hiç kimseyse, bu elektronik vatandaş da, kendi özel kimliğini yoğun baskı sonucunda psişik olarak sildirmiş gibidir." Homo digitalis, "hiç kimse" dışında her şey olabilir. Sürünün bir parçası olarak görünse bile Özel kimliğini korur. Her ne kadar kendini anonim olarak ifade etse de, kural olarak bir profili vardır ve sürekli olarak kendisini optimize etmeye çalışır. "Hiç kimse" olmak yerine, kendini sergileyen ve dikkat çekmek için yarışan rahatsız edici biridir/bir kimsedir. Diğer yandan ana akım medyadaki hiç kimse böyle bir dikkat çekmeye ihtiyaç duymaz. Özel kimliği silinmiştir. Kalabalığa karışmıştır. Mutluluğu da bundan kaynaklanır. Anonim olamaz, çünkü zaten hiç kimsedir. Buna karşılık homo digitalis ise çoğunlukla anonim olarak ortaya çıkar ama hiç kimse değildir, aksine biridir, anonim biri. (s. 21)
Michel Butor bir söyleşisinde bir tinsel/zihinsel kriz saptar. Bu kriz, aynı zamanda kendisini bir edebiyat krizi olarak da ifade etmektedir: "Yalnızca ekonomik bir kriz değil, edebi bir kriz de yaşıyoruz. Avrupa edebiyatı tehlike altında, Avrupa'da deneyimlemekte olduğumuz şey, aslında tinin/zihnin bir krizidir."
Bu tinsel/zihinsel krizi nasıl fark ettiğine dair soruyu ise şöyle yanıtlar Butor: "Yaklaşık on ya da yirmi yıldır edebiyatta yeni bir şey olmuyor. Çok fazla şey basılıyor ama ruhsal açıdan bir durgunluk söz konusu. Bunun nedeni bir iletişim krizinden geçiyor olmamız. Yeni iletişim araçları hayranlık uyandırıcı ama aynı zamanda muazzam bir gürültüye de yol açıyor."
Tinin/zihnin ortamı ‘sessizliktir.’ Öyle görünüyor ki, dijital iletişim bu sessizliği tahrip ediyor. (s. 30)
"Dijital" kelimesi, her şeyden önce sayılan parmağa (digitus) gönderme yapar. Dijital kültür parmak saymaya dayanır. Ama tarih ise anlatıdır. O hesaplama yapmaz. Sayma tarih-sonrası bir kategoridir. Ne tweetler ne de enformasyonlar birlikte bir anlatı oluşturacak şekilde bir araya gelebilir. Timeline da bir hayat hikâyesi, biyografi anlatmaz. O eklemeye/toplamaya dayalıdır, anlatısal değil. Dijital insan, sürekli sayma ve hesaplama anlamında parmaklarını kullanır. Dijital olan, sayıyı ve sayıları mutlaklaştırır. Facebook arkadaşları da öncelikli olarak sayılırlar. Ama dostluk bir anlatıdır. Dijital çağ, toplanabilir olanı, sayıları ve sayılabilir olanı totalize ediyor. Eğilimler bile beğeniler biçiminde sayılıyor. Anlatı, büyük ölçüde anlamını yitiriyor. Bugün her şey sayılabilir hale getirilerek performans ve verimliliğin diline dönüştürülebiliyor. Böylelikle, bugün sayılamayan her şey var olmaya son veriyor. (s. 45)
Enformasyon kümülatif ve toplamaya dayalıdır, hakikat ise dışlayıcı ve seçicidir. Enformasyonun aksine, yığın oluşturmaz. Onunla sık sık karşılaşılmaz. Hakikat yığını diye bir şey yoktur. Buna karşın enformasyon yığını mevcuttur. Olumsuzlama olmadan, pozitif olan bir yığın haline gelir. pozitifliği nedeniyle enformasyon bilgiden ayrılır. Bilgi, yalın olarak önümüzde durmaz. İnsan onunla, enformasyonda olduğu gibi yalın olarak karşılaşmaz. Çoğu zaman, öncesinde uzun bir deneyim vardır. Fazlasıyla kısaltılmış ve kısa ömürlü olan enformasyondan tamamen farklı bir zamansallığa sahiptir. Enformasyon belirtiktir, bilgi ise genellikle örtük bir biçim alır. (s. 50)
Flusser’a göre insan, alternatif dünyalar tasarlayan bir “sanatçıdır”. (s. 56)
Dijital iletişim topluluğun, “Biz”in, çok daha fazla erezyona uğramasını sağladı. Kamusal alanı yıkıyor ve insanların yalnızlaşmasını şiddetlendiriyor. Dijital iletişime hâkim olan "komşularını sevmek" değil, narsisizmdir. Dijital teknoloji, "komşularını sevme teknolojisi" değildir. Daha çok narsistik bir ego-makinesi olduğu ortaya çıkıyor. (s. 58)
* * *
Filtrelenmemiş enformasyon algıyı tamamen köreltir. Aynı zamanda bazı psişik rahatsızlıkların da sorumlusudur.
EYS (Enformasyon Yorgunluğu Sendromu), aşırı enformasyona maruz kalmanın sebebiyet verdiği bir psişik hastalıktır. Bu rahatsızlıktan etkilenenler, analitik becerinin artan ölçüde felce uğramasından, dikkat eksikliğinden, genel huzursuzluktan veya sorumluluk taşıyamamaktan şikâyet ederler. Bu kavram, İngiliz psikolog David Lewis tarafından 1996’da ortaya atıldı. EYS, ilk olarak işleri nedeniyle uzun süreler boyunca büyük miktarda enformasyon işlemek zorunda kalan insanlarda görülüyordu. Günümüzde herkes EYS'den etkilenmektedir. Bunun nedeni, hepimizin sürekli artan miktarda bir enformasyonla karşı karşıya kalmamızdır.
EYS'nin başlıca semptomu, analitik becerinin felce uğramasıdır. Düşünmeyi oluşturan şey tam olarak analitik yetidir/güçtür. Enformasyon aşırılığı, düşünmenin körelmesine neden olur. Analitik yeti, özsel olarak konuyla ilgili olmayan her şeyi algısal materyalden çıkarmakta ısrar etmekten ibarettir. Nihayetinde, özsel olanı özsel olmayandan ayırt etme becerisidir. Bugün bizi teslim alan enformasyon seli, şeyleri özsel olana indirgeme becerimize belirgin şekilde zarar veriyor. Ancak, düşünme, zorunlu olarak ayırma ve seçmenin negatifliğini içerir. Dolayısıyla, düşünme her zaman dışlayıcıdır.
Daha fazla enformasyon, zorunlu olarak daha iyi kararlara yol açmaz. Günümüzde artan enformasyon miktarı nedeniyle yüksek yargı yetisi köreliyor. Çoğunlukla az enformasyon, biraz daha fazla enformasyona sebep olur. İhmalin ve unutmanın negatifliği üretkendir. Daha fazla enformasyon ve iletişim, tek başına dünyayı aydınlatmaz. Saydamlık da durugörü sahibi yapmaz. Enformasyonun miktarı tek başına hiçbir hakikat üretmez. Karanlığa ışık tutmaz. Ne kadar fazla enformasyon açığa çıkarsa, dünya da o kadar kafa karıştırıcı ve ürkütücü hale geliyor. Belirli bir noktadan sonra enformasyon artık haber-verici/enformatif değil, daha ziyade deforme edicidir; iletişim de artık iletişimsel/kommünikatif değil, aksine salt kümülatiftir. (s. 72-73)
* * *
Dijital panoptikonda güven mümkün değildir, hatta gerekli bile değildir. Güven, kolayca elde edilebilen enformasyonlar karşısında geçerliliğini yitirmekte olan bir eylemidir. Enformasyon toplumu bütün inançları itibarsızlaştırıyor. Güven, haklarında sağlıklı bilgiler olmasa da, başkalarıyla ilişkileri mümkün kılar. Enformasyonun hızlı ve kolay bir şekilde elde edilebilmesi, güvene zarar verir. Günümüzün güven krizi, bu açıdan bakıldığında, medyayla yakından ilgilidir. Dijital ağlar, enformasyon elde etmeyi o kadar kolaylaştırıyor ki, sosyal bir pratik olarak güven giderek anlamını yitiriyor. Kontrole boyun eğiyor. Bu yönüyle, şeffaflık toplumu, yapısal olarak bir gözetim toplumuna yakındır. Enformasyonun çok hızlı ve kolay elde edilebildiği yerlerde, sosyal sistem güvenden kontrole ve şeffaflığa geçiş yapar. Verimlilik mantığını takip eder. (s. 83)
Bundan kısa bir zaman önce, Wired'ın editörü Chris Anderson “Teorinin Sonu” isimli oldukça çarpıcı bir makale yayımladı. Hayal edilemeyecek kadar büyük miktarda verinin teori modellerini tamamen gereksiz hale getireceğini iddia ediyor: "Devasa veri yığını olan bir çağda büyüyen Google gibi şirketlerin bugünlerde yanlış modeller seçmesine gerek yok. Hatta bir model seçmeleri bile gerekmiyor." Big Data analizi, öngörü yapmayı da mümkün kılan davranış örüntülerini ortaya çıkarıyor. Verilerin doğrudan karşılaştırılması, hipotetik teori modellerinin yerini alıyor. Korelasyon nedenselliğin yerine geçiyor. Nasıl sorusu, “Bu-böyledir”in karşısında geçerliliğini yitiriyor: "Dilbilimden sosyolojiye kadar insan davranışıyla ilgili bütün teorileri terk edin. Taksonomiyi, ontolojiyi, psikolojiyi unutun. İnsanların davranışlarının ardındaki nedenleri kim bilebilir ki? Esas önemli olan, böyle davranıyor olmaları ve biz de bunu benzersiz bir doğrulukla ölçebiliyoruz. Elinizde yeterli veri olduğunda, rakamlar her şeyi açıklıyor." Teori bir yapıdır/inşadır, veri eksikliğini telafi eden bir yardım aracı. Yeterli veri varsa, teori gereksizdir. Big Data sayesinde kitlelerin davranış örüntülerini okuma imkânı, dijital psikopolitikanın başlangıcını müjdeliyor. (s. 90-91)
Sürünün İçinde - Dijital Dünyaya Bakışlar
Byung-Chul Han
Yorumlar