Ben Rüzgarım Sen Ateş


Anadolu manzaraları Mevlânâ'yı derinden etkiler; şiirlerinde uzun deve kervanlarının ağır yüklerle yürüdüklerini görürüz. Burada insanlara; ilâhî sevgilinin adeta bu develeri burun kancalarından çektiği ve develerin, güdücülerinin sesini duyduklarında yükleriyle birlikte raks ettik leri sembollerle anlatılmak istenir. 10 Burada yırticı köpeklerin koruduğu göçmen Türkmenler'in çadırlarını görürüz. Şeytan da Uluhiyet cadırının önünde böyle bir köpek değil midir, ve insan onun saldırısından ancak, "Allah'a sığınırım" sözüyle kurtulmaz mı?!! Selçuklu emîrlerinin harikulâde yapılmıs yol ağlarının her 30 kilometresine yaptıkları kervansarayların çeşmeleri, ilahi faaliyetin sembolü olarak karşımıza çıkar, ki bu faaliyet görünüşe göre aracı sebeplerden faydalanmaktadır:


Adamlar, yollarda, kervansarayların içinde ve havuz kenarlarında ağızlarından havuzlara su akan taştan insan yahut kuş figürleri yontmuşlar. Her akıllı canlı bilir ki su taştan yontulmuş bir kuşun ağzından değil, gayet tabif başka bir taraftan gelir.!


Mevlânâ, yarı aç Anadolu köpeklerinin sonsuz havlamalarını bilir. Ve yine o, tıpkı dünyaperest insanların her dünya malı için birbirlerini sıkıştırdıkları gibi, bu köpeklerin de her lokma için dalaşacaklarını bilir. (s. 17)


* * *


Sipehsalar’ın bildirdiğine göre, kürk satan bir Türk, Mevlânâ'nın kapısının önünden geçerken, "tilkü, tilkü" (tilki) diye bağırır. Fakat Mevlânâ bu kelimeyi başka şekilde anlar ve hemen bir şiir yazmaya başlar:


dil kû, dil kû - kalb nerede, kalb nerede? (s. 71)


Ben Rüzgarım Sen Ateş

Annemarie Schimmel

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hz. Muhammed’in Liderliği

Râvi

Kibrit-i Ahmer'in Peşinde