Kayıtlar

2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Cesur Yeni Dünya

Resim
Aile diye bir kavramın olmadığı (hatta anne-baba kelimelerinin müstehcen kelimeler olarak telakki edildiği), insanların kuluçka merkezlerinde belli toplumsal düzeylere göre "şartlandırılarak üretildiği" bir yer Cesur Yeni Dünya. Bir bilimkurgu roman olan kitabı okumaya başladığınızda biraz kafanız karışabiliyor. Çünkü yazar kurguladığı dünyaya ait çok fazla teknik terim kullanmış. Ama kitabın ilerleyen sayfalarında hikaye sizi içine çekiyor ve kendinizi o dünyanın içinde buluyorsunuz. Hoş, yaşadığımız dünyanın Huxley’in kurgusundan pek farkı da kalmadı sayılır aslında.  Hatta, bundan dolayıdır ki, kitabı bitirdikten sonra karşılaştığım manzara ve durumlardan mütevellit zihnimden hep bu cümle geçip duruyor: Cesur Yeni Dünya Kitaptan ilginç bulduğum satır ve paragrafları aşağıda bulabilirsiniz: “Sadece size genel bir fikir vermek için," diye açıkladı öğrencilere. Çünkü zaten işlerim zekice yapacaklarsa genel bir fikirleri olmak zorundaydı -ancak toplumun iyi ve m...

Eğitimde Finlandiya Modeli

Resim
En iyi liderler, aynı zamanda en iyi öğrencilerdir. Eğer liderler öğrenmezse, yönettikleri kurumlardaki öğrenme süreçleri de muhtemelen başarısızlığa uğrar. Bu bakımdan iyi bir öğrenci, bir şeyi daha iyi yapmak için yeni bir yol öğrendiğinde bunu deneyerek risk alır. Bu da şu demek: Öğrenmekten asla vazgeçmeyen liderler başarısızlığa uğramanın ne olduğunu bilir, hatalardan ders çıkarır ve deneyimlerden faydalanarak yaptıkları işte sürekli daha iyi olmaya çalışırlar. (s. 17) Finlandiya okullarında kullanılan etkili kuramların, modellerin ve fikirlerin çoğu, Amerikalı eğitimciler tarafından ABD'de üretildi. Layıkıyla uygulandığı takdirde hemen her ülkede eğitimi ciddi ölçüde ve kalıcı olarak daha nitelikli ve hakkaniyetli kılabilecek pek çok iyi uygulama ve politika var Finlandiya'da. Bu iki fikirden çıkan sonuçsa şu: Artık “inovasyon yoluyla reform" yerine "daha iyi uygulama yoluyla gelişme”ye odaklanılmalı. (s. 19) Bu fikirleri nerede uygularsanız uygulayın,...

Klasik Okumalar

Resim
Şark Klasikleri, kadim medeniyetimize ait değerleri sevgi, irfan ve hikmet perspektifinde harmanlayarak okuyucuları tefekkür iklimine taşıyan eserlerdir. Bu eserler okunduktan sonra "yeniden okunmak üzere" kitaplığın raflarına emanet edilen kitap cümlesindendir. Bu nihayeti olmayan sevgi ve hikmet yolculuğunu Klasik Okumaları adı altında Genç Gönül Okulu kapsamında başlatıyoruz. Evvela, Feridüddin-i Attar'ın Mantıku't Tayr (Kuşların Dili) ile okumalarımıza başlayacağız. Akabinde, Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi'nin Amak-ı Hayal (Hayalin Derinliklerinde) isimli eseriyle yolcuğumuz devam edecek. Ardından başka klasikler gelecek. Bugün Genç Derneğinde yaptığımız Klasik Okumalardan sonra gönlüme Ümraniye metrosunda doğan satırlar: Gül bahçesine girdim, pirleri gördüm Birbirinden güzel nağmeler duydum: Kuşların İlahisini söylüyor Attâr Allah’a kanatlandıran kelimeleri var 26.12.2019 pic.twitter.com/Sslt4V8szr — m. salih eroğlu (@msaliheroglu) Decem...

Kitaplarıyla Gizli Gizli Bakışan Adam

Resim
Adam, annesiyle telefon konuşurken aralarında şöyle bir diyalog geçmiştir: - Anne, eşim beni kıskanıyor. - Kimden? - Rus birisinden.  - Aaa! Üstüme iyilik sağlık. Kimmiş o kişi? - Ölü bir adam anne.  - Nasıl yani? - Üstelik adamın sakalları da var. - !?? - Dostoyevski, anne Dostoyevski! Bir kahkaha tufanı kopuyor telefonun diğer ucunda. Her ne kadar komik görünse de derin bir hüznü barındırıyor bu diyaloğun perde arkası. Evet, kitaplarıyla arasında 30-40 santimlik bir mesafe olmasına rağmen onları alıp okuyamayan bir adamın trajik hikayesidir bu. İşte orada duruyor üstad Dostoyevski ’nin kitabı. Uzanıp okumak istiyor adam. Tam niyetlenince adamın zevce-i paki  (hanımı) niyetini seziyor ve bütün haşmetiyle: “ Hayır! Kesinlikle hayır! Gömüleceksin yine o kitaplara! ” uyarısını yapıyor. Adam, bakkaldan çikolata çalmak üzere olup da yakalanan bir çocuğun utancını yaşıyor. Sırtında yaşanmamış hikayeler, okunmamış kitaplar yüklü bir kaplumbağa m...

Robotların Yükselişi

Resim
Robotların ilk kullanımı “rutin” operasyonel süreçleri devralarak üretimi verimli kılmaktı. Şu anki hedef “öngörülebilir” ve “uzmanlık gerektiren” işleri devralmak. Bir sonraki hedef de “strateji” gerektiren işleri devralmak olacak.  Tarihte hep "araç" rolündeyken, şimdi "otonom işçiler" haline gelen makineler/yapay zeka “insan gibi” olmaya başladığı zaman yönetimsel/idari alanlarda iş yapmaya başlayacaklar. Buna “yapay genel zeka” deniyor. Böyle bir yapay zeka olup olmayacağı ile ilgili bilim adamları arasında ihtilaf var. Tabii bütün bunlar olacak mı ve öngörüler doğru çıkacak mı hepsini zaman gösterecek.  Ekonomik anlamda yapay zekanın etkileri kesinlikle olacak. Bununla ilgili dünya sistemi bir tedbir alacak mı ve nasıl olacak net bir tablo yok. Ama kitapta yazar güzel öneriler ortaya atmış ve tartışmış. Tavsiye ederim.. Nobel ödüllü ekonomist Milton Friedman gelişmekte olan bir Asya ülkesine 1960'larda danışmanlık veriyormuş. Friedman'i büyük ça...

Mecburiyet

Resim
Bilinen savaş karşıtı eserlerden farklı olarak savaş sırasında evli bir çiftin kaçışının anlatıldığı eserde yazar "özgürlük mü yoksa sorumluluk mu" sorularına cevap arıyor Vicdanının sesini dinleyip savaşa katılmak istemeyen ama vatana karşı kendini mecbur hisseden bir adamın iç dünyasını gözler önüne seriyor, aklından geçenleri anlamamıza çalışarak, hiçbir şekilde abartıya kaçmayarak, idealize etmeyerek. Vatana duyduğu sevgiyle karısına duyduğu sevgi arasında bir seçim yapmak zorunda kalınca sıkışıp kalan Ferdinand nasıl karar verecektir? Savaşa katılmayıp karısının yanında mı kalacaktır, yoksa vatanından gelen çağrıya uyup cepheye mi koşacaktır? Vatanının kendisi üzerindeki gücü onu savaşa çekmeye yetecek midir? Dışardayken kendini kaçak hisseden bir insan ne kadar özgürdür? Vatan hayatından daha mi önemlidir? Güvende olmak, hayatta kalabilmek için her şeylerini arkada bırakıp giden insanlar neler yaşarlar? Cepheye koşan asker başka bir ne yapar? Zweig tüm bu soruların c...

Eğitim: Bir Kitle İmha Silahı

Resim
H. L.  Mencken, The American Mercury dergisinin Nisan 1924 tarihli sayısında çıkan bir yazasında kamusal eğitimin esas amacının "genç nesli bilgilendirmek veya onların zihinlerini aydınlatmak" olmadığını söyler. Mencken’e göre, "bundan daha büyük bir yalan yoktur. Asıl amaç mümkün olduğunca fazla sayıda bireyi, tehdit oluşturmayacak bir düzeyde tutmak, standartlaşmış bir vatandaşlık öğretisini yaymak, başkaldırı ve özgünlüğü öldürmektir. Amerika Birleşik Devletleri'nde ve dünyanın her yerinde eğitimin amacı budur." (s. 21) Harvard’da adına dersler açılan Inglis, Amerika kıtasında zorunlu eğitimin başlıca amacının Prusya’da zorunlu eğitimin 1820'li yıllarda sahip olduğu amaçla aynı olduğunu söyler: yeni yeni filizlenen ve pazarlık masasında köylülere ve isçilere söz hakkı veren demokratik hareketi kontrol altına almaya dönük beşinci bir kol. Modern, endüstriyelleşmiş ve zorunlu eğitimin başlıca amacı, bu ayak takımının olası birlikteliğini engellemeye dön...

Ruhun Sevinci

Resim
Sadece kendimiz için yaşadığımız zaman kısa ve cılız görünür bize hayat; etrafımızı algılamamızla birlikte başlayan, sınırlı ömrümüzün tükenmesiyle son bulan kısacık bir süreç! Fakat başkası için yaşadığımız zaman... yani bir fikir için yaşadığımız zaman hayat, uzun ve anlamlı görünür; insanlığın bir bütün olarak hayata başladığı andan, bütün insanlığın şu yeryüzünden ayrılacağı son ana kadar sürüp giden uzun bir ömür... (s. 5) Hayat, yılların sayısına göre değil, bilincin derinliğine göre yaşanır. (s. 5) Biz, başkaları için yaşadığımız zaman, kendimiz için dolu dolu bir hayatı yaşarız. Başkalarına yönelik iyiliklerimizi arttırdıkça kendi hayatımıza yönelik ihsanımız da artar. Nihayette bu hayatı da arttırmış, çoğaltmış, derinleştirmiş oluruz. (s. 6) Her insanda güzel bir sözü hak eden hayırlı bir yön ya da güzel bir meziyet mutlaka vardır. Ama biz bunu, ancak içimizde sevgi tohumu geliştiği zaman görebiliriz. (s. 11) İçimizde sevgi, şefkat ve iyilik tohumu geliştiği zaman ...

Bir Bilim Adamının Romanı: Mustafa İnan

Resim
Jale İnan oğluna baktı. Hüseyin hastanede başka çocuklar ile karıştırılır diye ne kadar korkmuştuk. Ne yapalım oğlum, özel kliniklerin yanına yaklaşmak mümkün değildi ki. Bu devlet hastanesiydi, tanıdık bir doktor da bulmuştuk. Korkmayın demişti doktor, çocuğunuz karışmaz.  Hastane ucuzdu. Ucuz mu? Bana kalsa ertesi gün çıkardım; oysa Mustafa tutturmuştu: Birkaç gün daha yatıp dinlense olmaz mı? demişti doktora. Aman ne yapıyorsun Mustafa evde de dinlenirim. Doktor çıkınca azarladı kocasını: Mustafa paramız yetmez biliyorsun, bugün çıkmalıyım. Başını önüne eğdi, param yok dedi. Nasıl olur? Canım birlikte hesaplamadık mı? Otuz lirayı bu iş için ayırmadık mı?  Sabah ablam geldi, disçiye götürmek gerekti onu. Dişçi tanıdıktı, elbette para almamıştı; ama ablasının çocukları da vardı yanların da, önce öğle yemeği, sonra yol masrafları... Elbette ben verecektim paraları, erkek olduğum için. Sonunda hastane parasının altından girip üstünden çıkmışlardı. Üzülme demişti Mustafa...