Baharistan

Mühim bir işe başlarken Cenab-ı Hakk'ı hamd etmek lazımdır.

Hamd ile başlanan bir iş kuş olur, yorulmadan uçar varacağı yere varır.

Hamd edilmeyerek başlanan iş kuş olup uçsa bile kanadı yorulur düşer, yerinden kalkamaz olur.

Daimi bir bahar içinde yaşayan sadık aşıklar gördükleri lütf u ihsanlara karşı dal minberlerindeki kuşlar gibi güzel sesler, hoş nağmeler ile durmadan Cenab-ı Hakk'a bin türlü hamd ü sena eder. Bu hamd ü senalarını aylar, yıllar devam ettikçe mukaddes alemdeki büyük meleklerin, temiz ruhların kulaklarına eriştirirler. (s. 7)

Ma'ruf-u Kerhi demiştir: 

- İyi insan bu alemde Allah'ın misafiridir. Misafirin, ev sahibine karşı şunu isterim, bunu isterim demesi yakışmaz, belki terbiyeli misafir önüne ne çıkarsa edeple yer ve teşekkür eder. (s. 15)

Bayezid-ı Bistami'ye sordular: 
- Sünnet hangisidir, farz hangisidir? 
Şöyle cevap verdi: 
- Sünnet dünya sevgisini bırakmak, farz Cenab-ı Hakk'a yakın olmaktır. (s. 15)

Yusuf bin Hüseyin Razi şöyle demiştir: 
- Tekmil iyilik bir odaya konulmuştur, kilidi ise tevazudur; tekmil kötülük bir odaya konulmuştur, kilidi ise benliktir. (s. 21)
Ebu Aliyy-i Rudbari şöyle demiştir: 
- Zindanların en darı ahlâkı ahlâkına uymayan insanlarla oturmaktır. (s. 22)

Feridün şefkatli, nasihat etmeyi bilir bir Şah idi. Çocuklarına şu iradeyi yazdı gönderdi: 
- Her gün ömür kitabının bir sahifesidir; bu sahifelere en iyi işlerden, eserlerden başka bir şey yazmayınız. (s. 29)
Bir hakîme sordular: 
- İnsanoğlu yemeye ne zaman koşar? 
Hakîm şöyle cevap verdi: 
- Zengin acıktıkça, fakir buldukça. (s. 34)

Hikaye: 

İskender iş bilen memurlarından birisini bulunduğu işten azliyle ona daha aşağılık bir iş verdi. Bir gün o memur İskender'in huzuruna girdi. İskender ona:
- Şimdi yeni işini nasıl buluyorsun? diye sordu 
Memur şöyle cevap verdi:
- Padişahımın ömrü uzun olsun, insan iş ile büyümez belki iş insan ile büyür. Şu halde insan hangi işte bulunursa bulunsun sıdkı ile hüsn-ü ahlak ile hareket etmek lazımdır.
Memurun sözü İskender'in hoşuna gitti, ona eski işini tekrar verdi.

Kıt'a:
Sana yüce bir menfaat lazımsa çalış fazla hüner sahibi ol. 
İnsan mansıp ile yükselmez, belki mansıp yüce insan ile yücelir. (s. 38)

Bir cömerde sordular: 
- Muhtaçlara verdiğin, sâillere saçtığın şeylerden gönlüne kibir, fakirler üzerine bir minnet yüklemek hisleri geliyor mu?
Cömert şöyle cevap verdi: 
- Hayır, ne münasebet. Ben bir şey verirken kendimi aşçının elindeki kepçe gibi farzediyorum. Veren aşçıdır fakat kepçeden geçiyor. Kepçe ise "asıl veren benim" gibi bir histe bulunabilir mi? (s. 57)

Hikaye:
Bir ama karanlık bir gecede elinde fener, omzunda desti, bir yolda gidiyordu.
Boşboğazın birisi ona rast geldi:
- Behey ahmak yanında gece ile gündüz, aydınlıkla karanlık bir olan senin gibi bir adama fenerin faydası nedir? dedi.
Ama güldü:
- Bu fener benim için değil, senin gibi kalbi kör ahmaklar içindir; bana dokunmasın, destimi kırmasınlar diye taşıyorum, dedi. (s. 98)

Baharistan
Mevlâna Nureddin Abdurrahman Camî
Tercüme: Muallim Kilisli Rıfat Bilge

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kibrit-i Ahmer'in Peşinde

Râvi

Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti