Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti
İslâm hükümdarları, ahireti dünyaya tercih ediyor, servet ve hazine peşinde koşmuyor, dirayetli davranıyor, takvadan ve dürüstlükten ayrılmıyorlardı. Bu sayede İslâm medeniyeti husule geliyor, diğer medeniyetlerden üstün bir noktaya taşınıyordu. Allah'ın istediği gibi düzgün bir dinî hayatın devlet yönetimi ile bu denli uyumlu olduğu daha önce yaşanmış bir şey değildi. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.), peygamberlik mucizesiyle insanların özüne ulaşmış ve oradaki iman ateşini alevlendirmişti. Bu canlanmayla, bu insanlardaki en üstün vasıflar harekete geçmiş, insanlığı tarihinin en ileri noktasına taşımış, en mükemmel saadeti yaşatmışlardı. Cahiliye devri kısa zamanda tarihe gömülmüş, cehaletin ve körleşmenin getirdiği buhranı sıyırıp atmıştı. Allah'ın izniyle onun yolunda olarak muhteşem bir çağ başlatmışlardı. Bu benzersiz çağ, İslâm'ın çağıydı. (s. 116)
İbn Haldûn'un bu konuda şöyle bir sözü bulunmaktadır:
"Ne garip bir tecellidir ki Müslüman milletlerde, gerek şer'i ve gerekse akli ilimlerde telif yapanların çoğu, birkaçı hariç acemlerdir, yani Arap olmayanlardır. Bunlardan bazıları her ne kadar ırk itibarıyla Arap olsalar da dilleri ve yetiştikleri çevre itibarıyla Acem'dirler. Üstelik İslâm milletinin ilk çekirdeğini Araplar teşkil eder ve şeriatın sahibi de Arap'tır" (s. 121)
Ashâb-ı Kirâm, seçkin şahsiyetlerden meydana gelmektedir. Çünkü onlar için hayat İslâm'la bütünleşmiş bir akış arz ediyordu. Ahlâk, yönetim ve din birbirinden ayrılamazdı. Böylece dar imkânlarla dünyayı sarsacak liderler yetiştirebiliyorlardı. Elbette kendilerine has iç dünyaları, nezih hayatları, ahlâk ve terbiyeleriyle akıllarda yer edinirken bütün bu yapılarını ufukları açan bir tefekkürle birleştiriyor ve benzersiz bir yapı inşa ediyorlardı. (s. 123)
Ashab aç kurt değildi ve dünyayı hiç bir zaman yağmalamadı. (s. 125)
Robert Briffault, The Making of Humanity kitabında şunları yazmıştır:
"Avrupa’nın geliştiği her alanda mutlaka ve mutlaka İslâm medeniyetinin büyük etkisi vardır. Bu tesir, şekillenmede büyük rol oynamıştır"
“Avrupa'yı hayatla buluşturan, Arapların geliştirdiği pozitif bilimler değildir. İslâm'ın medeniyeti ışıklandırdığı andan itibaren Avrupa hayatı büyük bir değişim geçirmiştir” (s. 137)
Rahip Auguostine, "Putperest Romalılar, ilahlarına mabetlerde tapıyordu. Tiyatro zamanı geldiğinde ise onları alaya alıyorlardı" demiştir. (s. 177)
Lecky konu hakkında şunları söylemiştir:
"Romalıların din anlayışı menfaat içeriyordu. Dinlerinin hedefi, bireyleri türlü sıkıntılardan kurtarmak ve refah içinde yaşatmaktı. Bunun en büyük kanıtı, dünyadan elini eteğini çekmiş bir tek keşiş yoktu. Fakat aksine yüzlerce kahraman ve ünlü kişiler yetiştirmişlerdi. Din vasıtasıyla bir tek fedakârlık ve vazgeçiş görülemez. Yapılmış olan bütün fedakârlıklar sadece vatan aşkı için yapılmıştır." (s. 177)
Bir Müslüman veli, "Kalpler bir şeyi ancak başka bir şeyle terk edebilir. Çünkü onlar hareket için yaratılmışlardır, atalet için değil." diyerek durumu özetlemiştir. (s. 184)
Ancak bu süreçte cahillerin mutaassıp tavrı, Hıristiyan Batı'yla Müslüman Doğu'nun savaşlardan ötürü aralarına çekilen aşılmaz duvarlar, Batı'nın Hristiyan kitlesinin ve kültürel yaklaşımlarının İslâm dinine ve Peygamberimiz Hz. Muhammed'e (s.a.s.) önyargıları, yeni bir din arayıp bulma isteksizlik, dünyada huzur ve mutluluğun bulunacağına dair inanç yitimi, ölümden sonraki hayata dair inancın ve verilen önemin azalması, Müslümanların Avrupa'ya ulaşarak İslâm'ı yaymaya girişme konusundaki ihmalkâr tavırları; Avrupalıların, üstelik yeni bir dine ihtiyaç duyanların İslâm'a katılmasının önüne geçmişti. Bu sebeple, ihtiyaç duydukları şifa İslâm'da olduğu hâlde onu bir türlü bulamadılar. (s. 193)
Amerikalı gazeteci John Gunther, psikolojik durumu, Avrupa’nın İçi (Inside Europe) isimli kitabında şu sözlerle ifade ediyor:
"İngilizler haftanın altı gününde (Bank of England) İngiltere bankasına taparlar, yedinci gün de kiliseye giderler." (s. 201)
Aslında materyalizm, Avrupalı filozofları memnun ve mutlu etmedi hatta bunun ağırlığı altında ezildiler: İşte bu yüzden ekonomi ve ilişkili şeyler haricindeki her şeyi yok saydılar ve söyle söylediler:
"Karın ve mideden başka hiçbir şey yoktur"
Doğu için insan, Allah'ın gölgesiyken; Batılı materyalistler için aşağılık bir hayvandı. (s. 209)
***
Hintli bir düşünüre üstün medeniyet engelimiz hakkında, “Çöllerde yüzlerce mil hızla giden araçlara, saatler içinde Moskova'dan New-York'a uçakla gidebiliyoruz” demiştim. O da acı gerçeği şöyle yüzüme vurmuştu: “Kesinlikle kuşlar gibi uçuyor, denizde balıklar gibi yüzüyorsunuz. Yine de hâlâ yeryüzünde nasıl yürüneceğini bir türlü öğrenemediniz.”(Modern Günahkarlık Rehberi, C.E.M. Joad)
(s. 240)
***
Artık servet, Londra Üniversitesi Psikoloji ve Felsefe Kürsüsü Profesörü Hoad'ın dediği gibi modern hayat sistemi içinde bir kutba dönüştü: "Bu çağda yaygın ve hâkim teori, ekonomi teorisidir. Mide ve para her meselenin ölçüsü durumundadır. Meseleler, ceplerle olan ilişkisi ve etkisi nispetinde insanlar tarafından kabul edilir, benimsenir, hoş görülür." (s. 265)
Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti
Ebul Hasen Ali en-Nedvi
Yorumlar