Simyacı

Yamçısını yere yayıp üzerine uzandı, okuyup bitirdiği kitabi da yastık olarak başının altına koydu. Uykuya  dalmadan önce, artık daha kalın kitaplar okuması gerektiğini düşündü: Okunmaları daha uzun sürer, geceleyin de daha rahat yastık olurlardı. (s. 17)

Gene de uyanması geciken, koyunlar da vardı. Adlarını söyleyerek sopasıyla birer birer hepsini uyandırdı. Söylediklerini koyunların anlayabildiğine her zaman inanmıştı. Bundan dolayı, kendisini etkileyen kitapların bazı bölümlerini kimi zaman onlara okur; kimi zaman da kırlarda dolaşan biç çobanın yalnızlığından ya da yasama sevincinden söz ederdi onlara; kimi de uğramayı alışkanlık haline getirdiği kentlerde gördüğü son yenilikleri anlatırdı. (s. 18)

– Çobanların kitap okuyabildiklerini bilmiyordum, dedi yanı başında bir kadın sesi.

Uzun siyah saçları, eski Mağripli fatihleri belli belirsiz anımsatan gözleriyle, tepeden tırnağa tam bir Endülüs kızıydı konuşan.

– Koyunlar kitaplardan daha öğreticidir, diye yanıtladı genç çoban. (s. 19)

Basit şeyler, en olağanüstü şeylerdir ve yalnızca bilginler anlayabilirler bunları. (s. 31)

Bu yörelerde bir yığın arkadaşı vardı - ve bu da yolculuk yapmayı neden bunca sevdiğini açıklıyor. Her gün birlikte olmak gereksinimi duymaksızın, insan her zaman yeni dostlar edinir. Papaz okulunda olduğu gibi, insan her zaman aynı insanları görürse, bunları yaşamının bir parçası saymaya başlar. İyi, ama bu kişiler de bu nedenle, yaşamımızı değiştirmeye kalkışırlar. Bizi görmek istedikleri gibi değilsek hoşnut olmazlar, canları sıkılır. Çünkü, efendim, herkes bizim nasıl yaşamamız gerektiğini elifi elifine bildiğine inanır. (s. 32) 

İnsanlar bir yığın acayip şeyler söylüyorlar. Bazen, koyunlarla birlikte yasamak çok daha iyi, konuşmaz koyunlar, yiyecek ve su aramaktan başka bir şey yapmazlar. Ya da kitaplar, dinlemek isterseniz size ilginç öyküler anlatır kitaplar. Ama insanlarla konuşurken durum başka, öylesine tuhaf şeyler söylerler ki, konuşmayı nasıl sürdüreceğinizi bilemezsiniz. (s. 36)

Ve bir şey istediğin zaman, bütün Evren arzunun gerçekleşmesi için işbirliği yapar. (s. 39)

İnsanın düşlediği şeyi gerçekleştirmesi için her zaman olanak bulunduğunu bir türlü anlamadı. (s. 39)

Kız için bütün günler birbirinin aynıydı ve bütün günler birbirine benzediği zaman da insanlar, güneş gökyüzünde hareket ettikçe, hayatlarında karşılarına çıkan iyi şeylerin farkına varamaz olurlar. (s. 44)

– Hep böyle olur, diye karşılık verdi yaşlı adam. Biz buna Lütuf Kuralı adını veririz. İlk kez kâğıt oynadığın zaman, kesinlikle kazanırsın. Acemi talihi.
– Peki neden böyle oluyor?
– Çünkü hayat senin Kişisel Menkıbe’ni yaşamanı istiyor. (s. 45)

– Hazineye ulaşmak için işaretlere dikkat etmen gerekiyor. Tanrı, herkesin izlemesi gereken yolu yeryüzüne çizmiştir, yazmıştır. Senin yapman gereken, senin için yazdıklarını okumak yalnızca. (s. 45)

“Ben de herkes gibiyim: Dünya gerçeklerine oldukları gibi değil de olmalarını istediğim gibi bakıyorum.” (s. 56)

“Sözcüklerin ötesinde bir dil var,” diye düşündü. 'Daha önce koyunlarla böyle bir deneyimim olmuştu, şimdi de ayni şeyi insanlarla yapıyorum.” (s. 60)

“Sözcüklere gereksinim duymayan bu dili çözümlemeyi öğrenmeyi başarırsam, dünyayı kavramayı başaracağım.” (s. 60)

Düşümü gerçekleştirmekten korkuyorum, çünkü o zaman yasamak için bir sebebim olmayacak. (s. 72)

– Yokuşu çıkan insanlara çay ikram etmeliyiz, dedi ona.
– Çay içebilecekleri bir yığın yer var, diye yanıtladı tüccar.
– Ama biz kristal bardaklarda çay ikram edebiliriz. Bu sayede insanlar çayı çok beğenecekler ve kristal eşya almak isteyecekler. Çünkü insanları en çok etkileyen şey güzelliktir. (s. 75)

Değişmek istemiyorum, çünkü nasıl değişeceğimi bilmiyorum. Artık tam anlamıyla kendime alışmış durumdayım. (s. 75)

Öyle zamanlar vardır ki, insan hayat ırmağının akis yönünü değiştiremez. (s. 76)

Ama koyunlar çok önemli başka bir şey öğretmişlerdi: Yeryüzünde herkesin anladığı bir dil vardır ve kendisi, dükkânı geliştirirken bu dilden yararlanmıştır. Bu coşkunun dilidir, arzu edilen ya da inanılan bir şeyi gerçekleştirmek için sevgi ve tutkuyla yapılan girişimlerin dilidir. (s. 82)

Her zaman şimdide yaşamayı başarabilirsen, mutlu bir insan olursun. (s. 106)

"Belki de Tanrı, çölü, insanlar hurma ağaçlarını görünce sevinsinler diye yarattı," diye düşündü. (s. 109)

Tek gerçek şudur ki, var olan bu dünya, bundan daha mükemmel bir dünyanın var olduğunun güvencesidir. Tanrı bu dünyayı, insanlar, görülen nesneler aracılığıyla manevi öğretileri ile bilgisinin mucizelerini anlayabilsinler diye yarattı. Ben buna Eylem diyorum. (s. 150)

– Yüreğimizi neden dinlemeliyiz? diye sordu, mola verdikleri akşam.
– Çünkü yüreğin neredeyse hazinen de oradadır. (s. 151)

– Öyleyse neden yüreğimi dinlemek zorundayım?
– Çünkü onu susturmayı hiçbir zaman başaramazsın. Hatta onu dinlemiyormuş gibi yapsan da o gene oradadır, göğsündedir; hayat ve dünya hakkında ne düşündüğünü sana tekrarlamayı sürdürecektir. (s. 152)

Gözümüzün önünde büyük hazineler olduğu zaman asla göremeyiz onları. Peki, neden bilir misin? Çünkü insanlar hazineye inanmazlar. (s. 157)


Simyacı
Paulo Coelho

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kibrit-i Ahmer'in Peşinde

Râvi

Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti