Okumak, Yazmak, Edebiyat ve Kitaplar Üzerine

Okumak, yazmak, edebiyat ve kitaplar üzerine yapmış olduğum okumalardan altını çizdiğim satırları paylaşıyorum... Keşke bu çalışmayı çok önce yapmış olsaydım. Çünkü epey dar kapsamlı oldu. Ama nasip tabii ki. Zamanla daha da zenginleşir inşaallah. O yüzden bu sayfayı ara ara güncelleyeceğim bilgisini de ilgililere dipnot olarak düşmüş olayım...


Yamçısını yere yayıp üzerine uzandı, okuyup bitirdiği kitabı da yastık olarak başının altına koydu. Uykuya dalmadan önce, artık daha kalın kitaplar okuması gerektiğini düşündü: Okunmaları daha uzun sürer, geceleyin de daha rahat yastık olurlardı. (s. 15, Simyacı, Paulo Coelho)

O an, kitapların ağırlığından neredeyse kırılacak hale gelmiş uzun raflara kıskançlıkla baktım. Öfke, sıkıntı ve taşkınlığa yenik düşerek kitaplarının tümünü en kısa zamanda okuma arzusuna kapıldım. (s. 47, İnsancıklar, Dostoyevski)

Başlangıçta bunları sadece uyanık kalmak için okuyordum, sonraları daha dikkatli ve en sonunda hevesle okumaya başladım. Yeni, bilinmeyene kapılar açıyordu kitaplar. Kalbime yepyeni düşünceler, yeni izlenimler ve mükemmel bir akış hücum etti. Üstelik bu yeni izlenimleri özümsemek bana daha fazla hassasiyet daha fazla merak ve gayret veriyordu. Ne kadar seversem o kadar derinden sarsılıyordu ruhum. Kalbime üşüştüler, huzur vermediler. Tuhaf bir karmaşa bütün benliğimi tasalandırıyordu. Ama bu ruhsal ayaklanma dengemi tamamen altüst edemedi. Pek hayalperesttim ve sanıyorum bu sayede kurtuldum. (s.52, İnsancıklar, Dostoyevski)

Edebiyat bir resim, yani bir anlamda hem resim hem de bir ayna. Duygular, ifadeler, en ince eleştiriler, öğretici bilgiler taşıyan bir belge. (s. 76, İnsancıklar, Dostoyevski)

Yazarlarla ben baş başaydık. Onları okurken kendimi eğittiğimden, okuduklarımı unuttuğumda bile içimde tortusu kalacak bir iştahı uyandırdıklarından bihaberdim. (s. 94, Okul Sıkıntısı, Daniel Pennac)

Hepimiz, edebiyatın sözlü kaynağından fışkıran bu büyük nehir tarafından sürüklenen küçücük balıklarız. (s. 149, Okul Sıkıntısı, Daniel Pennac)

Bilgi öncelikle tenseldir. Algılayan kulaklarımız ve gözlerimiz, aktaran ise ağzımızdır. Kuşkusuz bu bilgi bize kitaplardan gelir, ama kitaplar da bizden çıkar. Bir düşünce ses çıkartır ve okuma zevki söyleme ihtiyacından doğan bir mirastır. (s. 150, Okul Sıkıntısı, Daniel Pennac)

Ben kitap okurken okuduğum kitapları dümdüz okumam Kitapları okuma biçimlerim vardır. Çizgilerim, notlarım, şerhlerim olur. Dolayısıyla ilgilendiğim kitabı aslında okuyarak kendime ait kılıyorum. Onları birine verdiğimde ben eksiliyorum. (OKUR dergisi 9. Sayıda Dursun Çiçek ile yapılan söyleşiden)

Okuma süreciniz düşünce dünyanızla, hissettiklerinizle, inandıklarınızla ilgilidir. Bir hafızanız, kendinize mahsus bir diliniz, bir hayat görüşünüz yoksa niçin okuduğunuzu bilmezsiniz. Niçin yazdığınızı da bilmezsiniz. Okumak hayalleri olan insanların işidir, temsilleri olan insanların işidir. Bilmek ve görmek isteyen insanların işidir. (OKUR dergisi 9. Sayıda Dursun Çiçek ile yapılan söyleşiden)

Yazar kendini okuyucunun kabul edeceği şeyleri söylemekle sınırlandırmış, kendini alkış sağlayacak bir alana hapsetmişse "sahte" bir yazardır. Okuyucu açısından sahtecilik yazardan yalnızca okuyucunun sınırları içindeki yazıyı beklemesi durumunda ortaya çıkar. Eğer okuyucu yazardan okuyucunun istediği türde ve düzeyde bir "metin" bekliyorsa, aslınsa o yazıyı okumuyor, teftiş ediyordur. (s. 15, Zor Zamanda Konuşmak, İsmet Özel)

Bilgin kişinin azığı, kalemden meydana gelen eserler, kitaplar ve onlardaki bilgilerdir. Süfînin azığı nedir? Hakk yolunda yürürken bıraktığı ayak izleri. (s. 25, c. 2. Mesnevi, Mevlana, Tercüme: Şefik Can)

"Lisedeki en iyi şeyse, uyumadan önce yüksek sesle yapılan okumalardı. Bu okumaları ilk kez Carlos Julio Calderon, beşinci sınıfların ertesi günün ilk dersinde yapılacak sınav için çalışmaları gereken Mark Twain’i okuyarak başlattı. Kitabı okuyacak zamanı olmayan öğrencilerin not almaları için, ilk dört bölümü karton bölmesinden yüksek sesle okudu. İlgi öylesine büyüktü ki, uyumadan önce yüksek sesle kitap okumak bir alışkanlık haline geldi. Başta kolay olmadı, kuşkucu bir öğretmen okunacak kitapları kendisinin seçmesi ya da seçilenleri reddetmesi ölçütünü getirmeye kalkıştıysa da, bir isyan tehlikesinden korkulduğu için bu iş büyük sınıf öğrencilerine teslim edildi.

Önceleri yarım saatle başladık. Nöbetçi öğretmen genel yatakhanenin girişindeki iyi aydınlatılmış kulübeciğinden okur, bizler de yarı şaka yarı ciddi ama hep yerli yerine oturan horlamalarla onun sözünü keserdik. Daha sonra bu okumalar öykünün ilginçliğine göre bir saate çıktı, öğretmenlerin yerini her hafta değişen öğrenciler aldı. Bu keyifli zamanlar herkesin hoşuna giden Nostradamus ve Demir Maskeli Adam öyküleriyle başladı. Benim bugün bile kendime açıklayamadığımsa, Thomas Mann’ın Büyülü Dağ adlı romanının şaşırtıcı başarısıdır; tüm gece Hans Castorp ve Clavdia Chauchat'nın bir öpücüğünü bekleyerek gözümüzü kırpmadan geçirmememiz için müdürün araya girmesi gerekmişti. Naphta ve arkadaşı Settembrini arasındaki felsefi atışmanın tek bir sözcüğünü kaçırmamak için tuhaf bir gerilim içinde yataklarımızda bağdaş kurup oturmuştuk. O gece okuma bir saatin üzerine çıkmış, sonunda alkışlarla karşılanmıştı." (s. 227, Anlatmak İçin Yaşamak, Gabriel Garcia Marquez)

Sabahtan beri dolaşmıştım ama istediğim gibi bir yer bulamamıştıın. Tek oda bile olsa, ayrı bir daire olsun istiyordum. Sonra, geniş -elbette kirası da az- olmaydı. Dar yerde kişinin düşüncelerinin de daraldığını anlamıştım. Yazacağım öyküleri düşünürken odanın içinde bir aşağı bir yukarı dolaşmayı severim. Sırası gelmişken söyleyeyim: Öykülerimi yazmaktan çok, onlar üzerinde düşünmek, hayal kurmak hoşuma gitmiştir her zaman. Doğrusu, tembelliğimden değildir bu. Peki ama nedendir öyleyse? (s. 9, Ezilmiş ve Aşağılanmışlar, Dostoyevski)

Coşkun umutlarla, hayallerle, çalışma tutkusuyla geçirdiğim uzun geceler mutluydum... yakınlarımmış gibi benimsediğim, gerçekten ayırt edilemeyen yarattığım kişilerle, hayallerimle geçirdiğim geceler... Kahramanlarımla güler, gene onlarla acı çekerdim. Zavallılar ağlarken benim de gözyaşı döktüğüm olurdu... (s. 31, Ezilmiş ve Aşağılanmışlar, Dostoyevski)

Bir oturuşta okudum onlara romanımı. Çaydan hemen sonra başlamıştık, kalktığımızda saat gecenin ikisiydi. İhtiyar başta biraz ekşitmişti yüzünü. Yüce, belki kendisinin bile anlayamayacağı, ama gene de yüce birşeyler bekliyordu. Oysa çıka çıka günlük, bildiğimiz, çevremizde gördüğümüz basit şeyler çıkmıştı karşısına. Kahramanım büyük ya da ilginç, hiç değilse Roslavlev gibi, Yuri Miloslavski gibi tarihe geçmiş bir kişi olsaydı bari. Oysa giysisinin düğmeleri bile kopuk, zavallı, kişiliği olmayan, hatta akılsız bir memurun öyküsüydü bu. Hem öylesine sade, an bir dille anlatılmıştı ki her şey... Çok tuhaftı! Anna Andreyevna soru dolu bakışlarını kocasnın yüzünden ayırmıyordu. Bir şeye alınmış gibi surat asıyordu: "Böyle saçmaları basmaya, dinlemeye değer mi? Para verip bunu alanlar bile olacak ha!" demek istediği yüzünden belliydi. (s. 33, Ezilmiş ve Aşağılanmışlar, Dostoyevski)

- Biraz rahatsızdım, dedim. İhtiyar bir dakika sonra karşılık verdi:
- Hım, rahatsızdın demek! Rahatsızdın ha! Kaç kez söyledim sana. Uyardım, ama dinlemedin beni! Demek öyle! Evet Vanya'cığım, sanat tanrısı yüzyıllardan beri aç biilaç oturur tavan arasında, her zaman da oturacaktır. Böyledir bu! (s. 39, Ezilmiş ve Aşağılanmışlar, Dostoyevski)

Henry Miller bir romanında şöyle diyor: "İlk kez Dostoyevski'yi okumaya giriştiğim gece yaşamımın en önemli olayıydı. İlk aşkımdan bile daha önemli bir olay... Bu benim insan ruhuna ilk göz atışımdı. Ya da Dostoyevski bana ruhunu açan bir adamdı desem daha mı doğru olur acaba? Gereğinden uzun bir süre ateş hattında yaşamış bir adam gibiydim." (s. 7, Dostoyevski, Edward Hallett Carr)

Raskolnikov dergiyi eline alarak makalesine şöyle bir göz attı. İçinde bulunduğu şartlarla ve ruh hâliyle ne kadar çelişen bir duygu olsa da, ilk defa bir yazısının yayınlandığını gören her yazarın duyduğu o tuhaf ve burukçasına tatlı duyguyu yaşadı; hem sonra, daha sadece yirmi üç yaşındaydı. (c. 2, s. 344, Suç ve Ceza, Dostoyevski)

Son olarak: OKUR Dergisi için yazmış olduğum Kitaplarıyla Gizli Gizli Bakışan Adam başlıklı yazım..


Yorumlar

Unknown dedi ki…
Güzel derleme.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kibrit-i Ahmer'in Peşinde

Râvi

Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti