Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı
Son bir kişisel not olarak, eğitim verirken sürekli sorduğum bir soruyu tekrarlamak istiyorum: Kaç kişi ölmek üzereyken iş yerinde –ya da televizyon karşısında– daha fazla vakit geçirmiş olmayı diler? Yanıtı: Hiç kimse. Herkes sevdiği kişileri, ailesini ve hizmet ettiği insanları düşünür. (s. 12)
Öğrendiğiniz şeyleri sevdiklerinizle paylaşın. Ve en önemlisi, öğrendiklerinizi uygulamaya başlayın. Unutmayın ki, öğrenmek ve yapmamak, aslında öğrenmemektir. Bilmek ve yapmamak, aslında bilmemektir. (s. 13)
Bir çiftlikte tüm işleri son dakikaya sıkıştırmanın, yani baharda tohum ekmeyi unutup bütün yaz eğlendikten sonra hasat alabilmek için sonbaharda telaşla çalışmanın ne kadar gülünç bir şey olacağını hiç düşündünüz mü? Çiftlik, doğal bir sistemdir. Bedelin ödenmesi ve sürecin izlenmesi gerekir. Her zaman ektiğinizi biçersiniz; bunun kestirme yolu yoktur. (s. 25)
En güzel iletişimi karakter sağlar. (s. 25)
Son tahlilde, ne olduğumuz; söylediğimiz ya da yaptığımız herhangi bir şeyden daha güzel bir iletişim sağlar. Hepimiz bunu biliriz. Karakterini bildiğimiz için tam anlamıyla güvendiğimiz insanlar vardır. Güzel konuşmayı bilseler de bilmeseler de, insan ilişkileri tekniklerine sahip olsalar da olmasalar da, onlara güveniriz ve onlarla başarılı bir biçimde çalışırız.
William George Jordan şöyle diyor: “Her insanın eline iyilik ya da kötülük yapması için muhteşem bir güç verilmiştir: yaşamının sessiz, bilinçsiz, gözle görülmeyen etki gücü. Bu, insanın bürünmeye çalıştığı kişiliğin değil, gerçekte olduğu kişinin devamlı yansımasıdır.” (s. 26)
Hepimizin kafasının içinde birçok harita vardır. Bunlar iki ana gruba ayrılabilir: Şeyleri oldukları gibi gösteren haritalar, yani gerçeklikler; ve şeylerin nasıl olmaları gerektiğini gösteren haritalar, yani değerler. Yaşadığımız her şeyi bu zihinsel haritalara göre yorumlarız. Ender olarak doğru olup olmadıklarını kendi kendimize sorarız; genellikle bunlara sahip olduğumuzun farkına bile varmayız. Yalnızca gördüğümüz şeylerin gerçekten öyle olduklarını; ya da öyle olmaları gerektiğini varsayarız. (s. 27)
Hepimiz cisimleri oldukları gibi gördüğümüzü, nesnel olduğumuzu düşünürüz. Oysa bu doğru değildir. Biz dünyayı olduğu gibi değil, olduğumuz gibi görürüz; ya da nasıl görmeye koşullanmışsak, öyle. Gördüklerimizi tarif etmek üzere ağzımızı açtığımız anda, aslında kendimizi, algılarımızı ve paradigmalarımızı tanımlarız. Başkaları bizimle aynı fikirde olmadıkları zaman, hemen onlarda bir aksaklık olduğunu düşünürüz. Ama alıştırmanın da gösterdiği gibi, kafaları çalışan samimi insanlar her şeyi farklı görürler; hepsi de kendine özgü deneyim merceğinden bakar. (s. 32)
“Bir pazar sabahı, New York’ta metroda başımdan geçen küçük çaplı bir paradigma değişimini hatırlıyorum. Herkes sessizce oturuyordu. Birtakım insanlar gazete okuyordu, bazıları düşüncelere dalmış, bazıları da gözlerini kapatmış, dinleniyorlardı. Sakin ve huzurlu bir ortamdı. Sonra birdenbire bir adam, çocuklarıyla metroya bindi. Çocuklar o kadar yaramaz ve gürültücüydü ki, bütün hava birdenbire değişiverdi.
Adam, yanıma oturup gözlerini kapattı, durumla ilgilenmediği anlaşılıyordu. Çocuklar koşarak bağırıp çağırıyor, eşyaları fırlatıp atıyor ve hatta bazı yolcuların gazetelerini kapıyorlardı. Ancak yanımda oturan adam hiçbir şey yapmıyordu.
Öfkelenmemek zordu. Adamın, çocukların böyle haylazca koşuşmalarına aldırmayacak, bu konuda hiçbir şey yapmayacak, hiçbir sorumluluk yüklenmeyecek kadar duygusuz olmasına inanamıyordum. Metroda herkesin sinirlendiği belliydi. Sonunda, olağanüstü bir sabırla ve kendimi tutarak adama dönüp:“Beyefendi, çocuklarınız insanları rahatsız ediyor, onlara biraz hâkim olamaz mısınız?” dedim.
Adam, durumu henüz fark ediyormuş gibi bana bakarak usulca, “Ah, çok haklısınız, bir şeyler yapsam iyi olacak. Hastaneden geliyoruz. Anneleri bir saat önce öldü. Ne yapacağımı bilmiyorum. Galiba çocuklar da bu duruma nasıl katlanacaklarını bilemiyorlar,” diye cevap verdi.
O anda neler hissettiğimi düşünebiliyor musunuz? Paradigmam değişime uğradı. Birden bire her şeyi başka türlü gördüm. Başka türlü gördüğüm için de başka türlü düşünmeye, başka türlü hissetmeye ve başka türlü davranmaya başladım.”
Paradigma değişimi bu tür bir “intibah”la gerçekleşir. Farklı bir şeyi okumak, seyretmek, dinlemek, farklı bir mekânda bulunmak, hâl ehli bir insanla hasbihâl etmek, eğer gerekli şartlar mevcutsa, paradigmaları sarsar ve değiştirir. Bu, “niyet”e bağlı bir “nazar” değişimidir. Adeta bir “şok”la bakış açısı değişmektedir.
Yorumlar