Nasihatü'l-Mülûk (Hükümdarlık Ahlâkı)

Asıl adı "Et-Tibru'l-Mesbûk fi Nasihati'-Mülûk" olan ve müellifin eserleri arasında ele aldığı konu itibariyle farklı bir yere sahip olan elinizdeki bu eser, zamanın Selçuklu sultanına yazılmıştır.

* * *

Ey sultan! Bu iman ağacının on kökü, on da dalı vardır. Kökleri itikatlar, dalları da amellerdir. Bu hakkın duacısını yüksek meclisinize kabul buyurursanız İslam sultanının bu ağacı yetiştirmekle meşgul olması için on kökü ve on dalı açıklarım. Bu ağacı doğru şekilde yetiştirilebilmek için haftada bir günü Cenab-ı Hakk'a ibadet için ayırmalı, O'nun zikriyle meşgul olmalısın. O gün cumadır; yani müminlerin bayramı. Cuma gününde bir saat vardır ki o anda kalbi Yüce Mevla'yla olan kimsenin sıkıntısı giderilir. Haftada bir gününü Cenab-ı Hakk'a hizmet etmeye ayırsan ne olur? Bir kölen olsa ve ona, "Haftada bir gününü benim hizmetime ayır, ben de senin altı günlük kusurunu affedeyim." desen. O da senin bu isteğini yerine getirmese, gözündeki değeri nasıl olur? Üstelik onu yaratan sen değilken ve kulun değilken. Hizmetçin mecazen senin kulun, sen ise hakikaten Cenab-ı Hakk'n mahlukusun. Hal böyle iken neden kendin için bu yolu tutmuyorsun? (s. 18)

Hz. İsa (a.s.), Hz. Yahya'ya (a.s.), "Biri senin hakkında konuşur da doğruları söylerse, Allah'a şükret. Eğer senin hakkında yalan konuşursa, daha fazla şükret; çünkü onun iyilikleri sana yazılacaktır." demiştir. (s. 38)

Hz. Hüseyin'e (r.a.) bir adamın, kendisi için kötü sözler sarfettiğini söylediler. Bunun üzerine Hz. Hüseyin (r.a.) içi taze hurmalarla dolu bir tepsisi, bizzat kendisi adamın kapısına kadar götürdü. Adam kapıyı açınca, hurma tepsisiyle gelen Hz. Hüseyin'e (r.a.) baktı ve şaşkın bir hâlde: "Ey peygamber torunu! Bu nedir?" diye sordu. Hz. Hüseyin (r.a.), "Bunu al! Çünkü (arkamdan kötü sözler söylemek suretiyle) iyiliklerini bana hediye ettiğin haberleri geldi. Ben de buna karşılık sana şu gördüğün hurmaları getirdim, kabul et!" dedi. (s. 39)

Hz. Hüseyin'in (r.a.) oğlu Ali Zeynelâbidin (r.a.) bir gün mescide giderken sebepsiz yere biri ona kötü ve küçültücü sözler söyledi. Yanında hizmetini gören gençler adamı dövmek ve canını yakmak için harekete geçtiler fakat Zeynelâbidin (r.a.) onlara engel oldu. Daha sonra adama yönelip, "Ey falanca! Senin benim hakkımda bilmediğin kötü hâllerim, bildiklerinden ve şimdi dile getirdiklerinden daha fazladır. Eğer bunları anlatmaya senin bir ihtiyacın varsa, diğerlerini de sana söylerim!" dedi. Adam yaptığandan utandı ve üzüldü. Zeynelâbidin (r.a.) üzerindeki gömleği çıkardı adama verdi. Ayrıca 1.000 dirhem de sadaka verilmesini emretti. Adam arkasını dönüp giderken şöyle söylüyordu: "Ben şehadet ederim ki bu genç, Hz. Resûlullah'n (s.a.v.) torunudur." (s. 39)

Müslümanların ihtiyaçlarını görmek bütün nafile ibadetlerden daha faziletlidir. (s. 43)

Hz. İsa'nın (a.s.) şöyle söylediği nakledilir:
"Dünyayı isteyen kimse, deniz suyu içen kimse gibidir. Deniz suyunu içtikçe içer ama susuzluğu dinmez ve nihayet şişkinlikten ölür." (s. 49)

İnsan, geride bıraktığı ile bilinir. Onun için; "Her insan yaptığı ile zikredilir, çalıştığı şeye nispet edilir. Eğer yaptığı iyi ise hayırlı, kötü ise şerli insandır." denilmiştir. (s. 61)

Denilmiştir ki: "Kişinin öldükten sonra hatırlanması onun ikinci hayatıdır." (s. 61)

Şöyle nakledilir:
Ömer b. Abdülaziz (r.a.) bir gece, kandil ışığında halkının meselelerini tasnif ettiği defterini incelerken, küçük oğlu yanına gelip ev ihtiyaçlarından bahsetmeye başladı. Bunun üzerine Ömer b. Abdülaziz oğluna, “Kandili söndür, sonra konuş! Zira bu yağ beytül-mala aittir. Onu haricen kullanmak caiz değildir!" dedi. (s. 73)

Dünyanın hazinesi hayatta iken iyi birisi olarak bilinmek, ahiretin hazinesi de güzel olarak anılmaktır. (s. 79)

Denilmiştir ki melikler için dört şey gereklidir:
1. Faydasız kimseleri memleketinden uzaklaştırmak,
2. Akıllı ve yetenekli kimseleri yerleştirip, memleketi düzene koymak,
3. Yaşlıları, akıl ve hikmet ehlini ve deneyimli insanları korumaya almak,
4. Kötü işlerin yayılmasını azaltarak memleketi korumak. (s. 87)

Hikmet ehlinden bir zat şöyle demiştir: "Dünya idaresi iki şeye bağlıdır: Kılıç ve kalem."
Fakat kılıç da kalemin etkisindedir. Kalem, öğrencilerin edebiyatı öğrenmelerini sağlar, onların malzemesidir. Onun vasıtasıyla insanların yakın ve uzak görüşleri anlaşılır. Kişinin tecrübesi ne düzeyde olursa olsun kitap okumadıkça aklı kemal derecesine eremez. Zira insan ömrü bellidir (kısadır). Bu kısa zamanda tecrübeleriyle neleri kavrayabilecektir? Bununla beraber hafızasıyla neleri koruyabileceği de bilinen bir gerçektir. Kılıç ve kalem her hususta hâkim unsurlardır. Kılıç ve kalem olmasaydı, dünya düzeni yürümezdi. (s. 114)

Hekim Ebul-Kasım demiştir ki: “Çağımızda fitneler üç gruptan ortaya çıkar:
1. Haber yayan,
2. Haberi araştıran (peşine düşen),
3. Haberi (düşünüp tartmadan) kabul eden.
Haberi yayan ve araştıranlar günahtan kurtulamaz, kabul eden de selamet bulamaz." (s. 138)

Nasihatü'l-Mülûk (Hükümdarlık Ahlâkı)
İmam Gazali 
Çeviren: Mehmet Ali Özkan
İnsan Yayınları 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kibrit-i Ahmer'in Peşinde

Râvi

Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti